27 Aralık 2008
ÜNİVERSİTELERDE REKTÖRLERİN HUKUK DIŞI KONUMU:
ACİLEN YENİ REKTÖR ATAMA SİSTEMİ ŞART.... YENİ SİSTEME KADAR “VEKİL REKTÖR” OLMALI
Kemal Gürüz ve Erdoğan Teziç'in YÖK başkanlığı döneminde tıp fakültesi kökenli 'kısmî zamanlı' çok sayıda rektör ve dekan ataması yapıldığının altını çizen YÖK Başkanı Prof. Özcan, "Bu kişiler atandıktan sonra daimi statüye geçiyordu. Geçmişte yapılanın aynısını yapıyoruz, değişen hiçbir şey yok. Ama bu durum şimdi sorun olabiliyor." dedi. Dokuz Eylül Üniversitesi seçimleriyle ilgili açılan mahkemede muhatabın Cumhurbaşkanlığı olduğunu hatırlatan Özcan, bundan sonra ne yapılacağına Cumhurbaşkanlığı'nın karar vereceğini söyledi.
Ancak bu konuda Prof. Özcan yanılıyor: (1) Daha önce yapıldığı için bir şey hukuksal olmaz; (2) “rektörün kısmî statüde çalışamayacağını” bildiren 2547 sayılı yasanın, “kısmî statüden devamlı statüye geçişin ancak rektör oluruyla olabileceğini” söylediğini de gözden kaçırmamak gereklidir. Bu iki koşul birleşirse, kısmî statüde rektör adayı bile olunamaz. Nitekim, Ankara 15. İdare Mahkemesi’nin kararında da bu yazmaktadır: “2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nda, "kısmi statüde görev yapan profesör ve doçentlerin rektör, dekan, enstitü, yüksekokul müdürü ve bölüm başkanı olamayacakları ve bunların yardımcılıklarına seçilemeyeceklerinin" öngörülmekle, kamu hizmetlerinin, devamlı şekilde görev yapan memurlar ve diğer kamu görevlileri tarafından yerine getirilmesi gerektiğinin açık olduğu kuşkusuzdur. Kısmi statüde görev yapan öğretim üyelerine devamlı statüye geçme olanağı sağlanmakla, kısmi statüde çalışanların, rektörlük tarafından olumlu görüş bildirilmediği sürece Yükseköğretim Kurulu tarafından devamlı statüye geçirilmesi yönünde bir işlem tesis edilebilmesinin mümkün bulunmamaktadır.”
Bilindiği gibi, eski İstanbul Üniversitesi (İÜ) Rektörü Kemal Alemdaroğlu ile Dicle Üniversitesi Rektörü Fikri Canoruç, ilk rektörlüğe atandıklarında 'kısmi statüde' bulunuyorlardı. Özellikle tıp fakültesi kökenli rektör adaylarında benzer durum yaşanmakadır. Son olarak, İÜ rektör adaylarından Ali Akyüz de 'kısmi zamanlı' olmasına rağmen YÖK'ün listesinde Köşk'e gönderildi. Kurul'un bu uygulaması uzun yıllardır sürmüştü. Ancak, sonunda Mahkemede hukuka aykırı olduğu hükme bağlandı.
Öte yandan, Cumhurbaşkanlığının yürütmeyi durdurma kararından önce Ankara 15. İdare Mahkemesi'ne bir yazı gönderdiği öğrenildi. "Anayasa gereği cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemlerin yargı denetimi dışında tutulduğunu, bu nedenle davanın esastan incelenmeksizin reddedilmesi gerektiği" yönündeki yazıyı mahkemenin yeterli bulmadığı ortaya çıktı.
Çankaya Köşkü'nün yazısında, rektör atamalarına karşı yargı yolunun kapalı olduğu kaydedildi. Ardından da, "Bugüne kadar ortaya çıkan Danıştay içtihatları da 'rektörleri seçmek' yetkisinin cumhurbaşkanınca tek başına kullanabileceğini teyit etmektedir. Buna karşı yargı yolunun açık olduğunun savunulması Anayasamıza açıkça aykırıdır." denildi. Ancak 15. İdare Mahkemesi, Cumhurbaşkanı'nın yazısını dikkate almayarak, 'üç rektör adayının belirlenmesi aşamasındaki hukuka aykırılığın cumhurbaşkanının nihai atama işlemini de sakatlayacağı' kanaatiyle yürütmeyi durdurmuştu.
Mahkemeye gönderilen Cumhurbaşkanlığının yazısında yer alan “rektörleri seçmek yetkisinin cumhurbaşkanınca tek başına kullanabileceği” savı, atayacağı rektörün seçiminde YÖK’ün listesine bağımlı olmasaydı, doğru olabilirdi.
Bütün bu gelişmeler, İstanbul Üniversitesinin tüm öğretim üyelerinin bundan böyle HUKUK’tan vazgeçmemelerinin kendilerine ve üniversitemize katacağı çok şey olduğunu görmeleri gerektiğini söylüyor.
Bir de en önemlisi, bu gelişmelerin sonucunda, "yargı kararlarını yerine getirmemekten" görevden alınan Kemal Alemdaroğlu’nun göreve getirilişinin de hukuksuz olduğu ortaya çıkıyor.
Kemal Gürüz ve Erdoğan Teziç'in YÖK başkanlığı döneminde tıp fakültesi kökenli 'kısmî zamanlı' çok sayıda rektör ve dekan ataması yapıldığının altını çizen YÖK Başkanı Prof. Özcan, "Bu kişiler atandıktan sonra daimi statüye geçiyordu. Geçmişte yapılanın aynısını yapıyoruz, değişen hiçbir şey yok. Ama bu durum şimdi sorun olabiliyor." dedi. Dokuz Eylül Üniversitesi seçimleriyle ilgili açılan mahkemede muhatabın Cumhurbaşkanlığı olduğunu hatırlatan Özcan, bundan sonra ne yapılacağına Cumhurbaşkanlığı'nın karar vereceğini söyledi.
Ancak bu konuda Prof. Özcan yanılıyor: (1) Daha önce yapıldığı için bir şey hukuksal olmaz; (2) “rektörün kısmî statüde çalışamayacağını” bildiren 2547 sayılı yasanın, “kısmî statüden devamlı statüye geçişin ancak rektör oluruyla olabileceğini” söylediğini de gözden kaçırmamak gereklidir. Bu iki koşul birleşirse, kısmî statüde rektör adayı bile olunamaz. Nitekim, Ankara 15. İdare Mahkemesi’nin kararında da bu yazmaktadır: “2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nda, "kısmi statüde görev yapan profesör ve doçentlerin rektör, dekan, enstitü, yüksekokul müdürü ve bölüm başkanı olamayacakları ve bunların yardımcılıklarına seçilemeyeceklerinin" öngörülmekle, kamu hizmetlerinin, devamlı şekilde görev yapan memurlar ve diğer kamu görevlileri tarafından yerine getirilmesi gerektiğinin açık olduğu kuşkusuzdur. Kısmi statüde görev yapan öğretim üyelerine devamlı statüye geçme olanağı sağlanmakla, kısmi statüde çalışanların, rektörlük tarafından olumlu görüş bildirilmediği sürece Yükseköğretim Kurulu tarafından devamlı statüye geçirilmesi yönünde bir işlem tesis edilebilmesinin mümkün bulunmamaktadır.”
Bilindiği gibi, eski İstanbul Üniversitesi (İÜ) Rektörü Kemal Alemdaroğlu ile Dicle Üniversitesi Rektörü Fikri Canoruç, ilk rektörlüğe atandıklarında 'kısmi statüde' bulunuyorlardı. Özellikle tıp fakültesi kökenli rektör adaylarında benzer durum yaşanmakadır. Son olarak, İÜ rektör adaylarından Ali Akyüz de 'kısmi zamanlı' olmasına rağmen YÖK'ün listesinde Köşk'e gönderildi. Kurul'un bu uygulaması uzun yıllardır sürmüştü. Ancak, sonunda Mahkemede hukuka aykırı olduğu hükme bağlandı.
Öte yandan, Cumhurbaşkanlığının yürütmeyi durdurma kararından önce Ankara 15. İdare Mahkemesi'ne bir yazı gönderdiği öğrenildi. "Anayasa gereği cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemlerin yargı denetimi dışında tutulduğunu, bu nedenle davanın esastan incelenmeksizin reddedilmesi gerektiği" yönündeki yazıyı mahkemenin yeterli bulmadığı ortaya çıktı.
Çankaya Köşkü'nün yazısında, rektör atamalarına karşı yargı yolunun kapalı olduğu kaydedildi. Ardından da, "Bugüne kadar ortaya çıkan Danıştay içtihatları da 'rektörleri seçmek' yetkisinin cumhurbaşkanınca tek başına kullanabileceğini teyit etmektedir. Buna karşı yargı yolunun açık olduğunun savunulması Anayasamıza açıkça aykırıdır." denildi. Ancak 15. İdare Mahkemesi, Cumhurbaşkanı'nın yazısını dikkate almayarak, 'üç rektör adayının belirlenmesi aşamasındaki hukuka aykırılığın cumhurbaşkanının nihai atama işlemini de sakatlayacağı' kanaatiyle yürütmeyi durdurmuştu.
Mahkemeye gönderilen Cumhurbaşkanlığının yazısında yer alan “rektörleri seçmek yetkisinin cumhurbaşkanınca tek başına kullanabileceği” savı, atayacağı rektörün seçiminde YÖK’ün listesine bağımlı olmasaydı, doğru olabilirdi.
Bütün bu gelişmeler, İstanbul Üniversitesinin tüm öğretim üyelerinin bundan böyle HUKUK’tan vazgeçmemelerinin kendilerine ve üniversitemize katacağı çok şey olduğunu görmeleri gerektiğini söylüyor.
Bir de en önemlisi, bu gelişmelerin sonucunda, "yargı kararlarını yerine getirmemekten" görevden alınan Kemal Alemdaroğlu’nun göreve getirilişinin de hukuksuz olduğu ortaya çıkıyor.
25 Aralık 2008
ÜNİVERSİTELERDE HUKUKSUZLUK DİZ BOYU
Hukuk bilmeyen hukukçular, İdare Mahkemesi’nin aldığı karara karşı çıkıyorlar. Sebep, Anayasa'ya göre Cumhurbaşkanı'nın yaptığı tüm işlemlere yargı yolunun kapalı olmasına rağmen Ankara 15. İdare Mahkemesi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğü'ne yaptığı atamayı durdurması...
Mahkemenin bu kararı bazı hukukçular tarafından da Anayasa'ya aykırı bulundu. Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Adnan Küçük, “Anayasa'nın 125. maddesi 'Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler ile YAŞ kararları yargı denetimi dışındadır' diyor. Mahkeme burada yetkisini aşarak Cumhurbaşkanının atamasını değerlendirdi ve Anayasa'nın bu maddesini çiğnedi” dedi.
Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu tarafından profesör yapılan, Anayasa Komisyonu Başkanı ve AK Parti İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Burhan Kuzu da “Anayasamıza göre cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemlere karşı yargı yolu kapalıdır. Rektörü, Cumhurbaşkanı atadığına göre ancak cumhurbaşkanı görevden alabilir. Mahkeme kararıyla rektörün düşmesi sözkonusu olamaz. Cumhurbaşkanı'nın kararlarına karşı yargı yolu kapalıdır” diye konuştu.
Demokratik Üniversite Platformu Başkanı Prof. Tahir Hatipoğlu karara sert tepki göstererek, "Siyasal yargı kararıdır. Profesör olma şartı dışında bir şart yok. Bugüne kadar Tıp Fakültesi'nden onlarca profesör kısmi zamanlı olduğu halde rektörlüğe seçildi ve görevini yürüttü. Kimse bu duruma bir şey demedi. Bugünkü karar tam bir çifte standart. Ayrıca Cumhurbaşkanlarının tek başına yaptığı atamalara yargı yolu açılmaya çalışılıyor. Mahkeme yetkisini aşmıştır" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı'nın görev ve yetkilerini düzenleyen Anayasa'nın 104. maddesinde, "YÖK üyelerini seçmek, üniversite rektörlerini seçmek" deniliyor. Anayasa'nın 105. maddesi ise şu şekilde: "Cumhurbaşkanının resen imzaladığı kararlar ve emirler aleyhine Anayasa Mahkemesi dahil, yargı mercilerine başvurulamaz."
Oysa, Anayasa Türkçe yazıyor: 'Cumhurbaşkanının tek başına (reesen) yapacağı işlemler yargı denetimi dışındadır.” diyor. Ne demek bu? “Tek başına”, yani, Danıştay üyesi atarken, YÖK üyesi atarken, vs. gibi işlemlerinde yargı denetimine girmiyor Cumhurbaşkanı. Oysa, başka bir idare makamının (burada YÖK ve üniversite rektörlükleri) işlemine dayanarak yaptığı işlemlerin öncesinde hukuksuzluk var ise, ki mebzul miktarda var, ne olacak? Yani, Cumhurbaşkanı yaptı diye, hukuksuz bir işlemle Rektör mü tayin edilecek? İşte, Alemdaroğlu’nun profesörü Kuzu ve demokratikçi Hatipoğlu bunu diyor. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi de susuyor.
Ankara 15. İdare Mahkemesinin aldığı kararın püf noktası da 16 Aralık 2008’de yapılan İstanbul Üniversitesi rektörlük seçimi ve atanması süreci. Bu süreçte de bir çok hukuk sakatlığı mevcut. Cumhurbaşkanı’na gönderilen YÖK listesinde bir aday kısmî statüde. Daha başka hukuksuz işlemler de var seçim sürecinde ve atama sürecinde. Yargı yolu açık. Sonucu hep birlikte yaşayacağız.
İşte Haber:
SEÇİM YENİLENECEK
Mahkemenin kararını değerlendiren YÖK Üyesi Prof. Dr. Durmuş Günay, DEÜ'deki seçimlerin yenileneceğini söyledi. Kararın henüz kendilerine ulaşmadığını belirten Günay, "Kısmi zamanlı statü için mahkeme yorum yapmış. Ancak bugüne kadar birçok tıp fakültesi öğretim üyesi kısmi zamanlı çalışırken rektör seçildi görevini tamamladı ve gitti. Tabii bu durum hiç mahkemeye taşınmamıştı. Bugün taşınıp iptal ediliyorsa seçimi yeniden yaparız" dedi.
EMEKLİLER BİLE VARDI
10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından rektörlüğe ataması yapılan ve 2000-2008 yılları arasında Dicle Üniversitesi Rektörlüğünü yapan Prof. Dr. Fikri Canoruç da rektörlüğe seçilmeden önce kısmi zamanlı öğretim üyesi statüsündeydi. 1992-2000 yılları arasında İnönü Üniversitesi (İ.Ü) Rektörlüğü'nü 2 dönem yürüten Prof. Dr. Ömer Şarlak ile Dicle Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Sedat Arıtürk de üniversitede hiç çalışmadıkları ve emekli oldukları halde bu görevlere atandı.
VEKİL REKTÖR ATANACAK
Bu arada, YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan'ın bugün DEÜ Rektörlüğü'ne vakelaten atama yapacağı belirtildi. Ankara 15'inci İdare Mahkemesi'nde görülen dava süresince Özcan'ın görevlendirdiği rektör yardımcısı bu görevi sürdürecek. Halen rektör yardımcılığı görevini yürüten Prof. Dr. Sami Aksoy, Prof. Dr. Alp Timur veya Prof. Dr. Hakkı Bahar'dan biri bu süreçte rektörlüğü sürdürecek.
Müdahil oldum hakkımı arayacağım
Mahkeme yürütmeyi durdurma kararı verirken Dokuz Eylül Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Mehmet Füzün'ün davaya müdahil olma talebini de kabul etti. Mehmet Füzün, "Dava Cumhurbaşkanlığına karşı açıldığı için itiraz edip etmemeye Sayın Cumhurbaşkanı karar verecektir. Ancak ben de hukuki yollardan hakkımı aramak için davaya müdahil oldum. Savunmamda bu durumun Tıp Fakültesi'nin bir çok öğretim üyesi için geçerli bir durum olduğunu anlatacağım" diye konuştu. Füzün, gazetecilerin "YÖK seçimi yenilerse yeniden aday mısınız?" sorusuna "Bunu düşünmedim, mahkeme devam ediyor sonuca göre değerlendiririz" cevabını verdi. Karar, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü ile ilgili atamayı da yakından ilgilendiriyor. Rektörlük seçimlerinde 16 oy fark ile birinci olan ve ismi ikinci sırada Cumhurbaşkanlığına gönderilen Prof. Ali Akyüz de İstanbul Tıp Fakültesi'nde kısmi zamanlı olarak çalışıyor.
Kaynak: “Seçim Yenilecek” kısmından sonra ve kısmen Yeni Şafak
Mahkemenin bu kararı bazı hukukçular tarafından da Anayasa'ya aykırı bulundu. Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Adnan Küçük, “Anayasa'nın 125. maddesi 'Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler ile YAŞ kararları yargı denetimi dışındadır' diyor. Mahkeme burada yetkisini aşarak Cumhurbaşkanının atamasını değerlendirdi ve Anayasa'nın bu maddesini çiğnedi” dedi.
Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu tarafından profesör yapılan, Anayasa Komisyonu Başkanı ve AK Parti İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Burhan Kuzu da “Anayasamıza göre cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemlere karşı yargı yolu kapalıdır. Rektörü, Cumhurbaşkanı atadığına göre ancak cumhurbaşkanı görevden alabilir. Mahkeme kararıyla rektörün düşmesi sözkonusu olamaz. Cumhurbaşkanı'nın kararlarına karşı yargı yolu kapalıdır” diye konuştu.
Demokratik Üniversite Platformu Başkanı Prof. Tahir Hatipoğlu karara sert tepki göstererek, "Siyasal yargı kararıdır. Profesör olma şartı dışında bir şart yok. Bugüne kadar Tıp Fakültesi'nden onlarca profesör kısmi zamanlı olduğu halde rektörlüğe seçildi ve görevini yürüttü. Kimse bu duruma bir şey demedi. Bugünkü karar tam bir çifte standart. Ayrıca Cumhurbaşkanlarının tek başına yaptığı atamalara yargı yolu açılmaya çalışılıyor. Mahkeme yetkisini aşmıştır" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı'nın görev ve yetkilerini düzenleyen Anayasa'nın 104. maddesinde, "YÖK üyelerini seçmek, üniversite rektörlerini seçmek" deniliyor. Anayasa'nın 105. maddesi ise şu şekilde: "Cumhurbaşkanının resen imzaladığı kararlar ve emirler aleyhine Anayasa Mahkemesi dahil, yargı mercilerine başvurulamaz."
Oysa, Anayasa Türkçe yazıyor: 'Cumhurbaşkanının tek başına (reesen) yapacağı işlemler yargı denetimi dışındadır.” diyor. Ne demek bu? “Tek başına”, yani, Danıştay üyesi atarken, YÖK üyesi atarken, vs. gibi işlemlerinde yargı denetimine girmiyor Cumhurbaşkanı. Oysa, başka bir idare makamının (burada YÖK ve üniversite rektörlükleri) işlemine dayanarak yaptığı işlemlerin öncesinde hukuksuzluk var ise, ki mebzul miktarda var, ne olacak? Yani, Cumhurbaşkanı yaptı diye, hukuksuz bir işlemle Rektör mü tayin edilecek? İşte, Alemdaroğlu’nun profesörü Kuzu ve demokratikçi Hatipoğlu bunu diyor. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi de susuyor.
Ankara 15. İdare Mahkemesinin aldığı kararın püf noktası da 16 Aralık 2008’de yapılan İstanbul Üniversitesi rektörlük seçimi ve atanması süreci. Bu süreçte de bir çok hukuk sakatlığı mevcut. Cumhurbaşkanı’na gönderilen YÖK listesinde bir aday kısmî statüde. Daha başka hukuksuz işlemler de var seçim sürecinde ve atama sürecinde. Yargı yolu açık. Sonucu hep birlikte yaşayacağız.
İşte Haber:
SEÇİM YENİLENECEK
Mahkemenin kararını değerlendiren YÖK Üyesi Prof. Dr. Durmuş Günay, DEÜ'deki seçimlerin yenileneceğini söyledi. Kararın henüz kendilerine ulaşmadığını belirten Günay, "Kısmi zamanlı statü için mahkeme yorum yapmış. Ancak bugüne kadar birçok tıp fakültesi öğretim üyesi kısmi zamanlı çalışırken rektör seçildi görevini tamamladı ve gitti. Tabii bu durum hiç mahkemeye taşınmamıştı. Bugün taşınıp iptal ediliyorsa seçimi yeniden yaparız" dedi.
EMEKLİLER BİLE VARDI
10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından rektörlüğe ataması yapılan ve 2000-2008 yılları arasında Dicle Üniversitesi Rektörlüğünü yapan Prof. Dr. Fikri Canoruç da rektörlüğe seçilmeden önce kısmi zamanlı öğretim üyesi statüsündeydi. 1992-2000 yılları arasında İnönü Üniversitesi (İ.Ü) Rektörlüğü'nü 2 dönem yürüten Prof. Dr. Ömer Şarlak ile Dicle Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Sedat Arıtürk de üniversitede hiç çalışmadıkları ve emekli oldukları halde bu görevlere atandı.
VEKİL REKTÖR ATANACAK
Bu arada, YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan'ın bugün DEÜ Rektörlüğü'ne vakelaten atama yapacağı belirtildi. Ankara 15'inci İdare Mahkemesi'nde görülen dava süresince Özcan'ın görevlendirdiği rektör yardımcısı bu görevi sürdürecek. Halen rektör yardımcılığı görevini yürüten Prof. Dr. Sami Aksoy, Prof. Dr. Alp Timur veya Prof. Dr. Hakkı Bahar'dan biri bu süreçte rektörlüğü sürdürecek.
Müdahil oldum hakkımı arayacağım
Mahkeme yürütmeyi durdurma kararı verirken Dokuz Eylül Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Mehmet Füzün'ün davaya müdahil olma talebini de kabul etti. Mehmet Füzün, "Dava Cumhurbaşkanlığına karşı açıldığı için itiraz edip etmemeye Sayın Cumhurbaşkanı karar verecektir. Ancak ben de hukuki yollardan hakkımı aramak için davaya müdahil oldum. Savunmamda bu durumun Tıp Fakültesi'nin bir çok öğretim üyesi için geçerli bir durum olduğunu anlatacağım" diye konuştu. Füzün, gazetecilerin "YÖK seçimi yenilerse yeniden aday mısınız?" sorusuna "Bunu düşünmedim, mahkeme devam ediyor sonuca göre değerlendiririz" cevabını verdi. Karar, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü ile ilgili atamayı da yakından ilgilendiriyor. Rektörlük seçimlerinde 16 oy fark ile birinci olan ve ismi ikinci sırada Cumhurbaşkanlığına gönderilen Prof. Ali Akyüz de İstanbul Tıp Fakültesi'nde kısmi zamanlı olarak çalışıyor.
Kaynak: “Seçim Yenilecek” kısmından sonra ve kısmen Yeni Şafak
24 Aralık 2008
MAHKEME 9 EYLÜL REKTÖRÜNÜN ATAMA İŞLEMİNİN YÜRÜTMESİNİ DURDURDU: REKTÖR ATAMALARI DURDURULSUN
REKTÖR SENDROMU DEVAM EDİYOR...
CUMHURBAŞKANI'NDAN SONRA, YÖK BAŞKANI DA, REKTÖR ATAMA SÜRECİNDE "YÖK SEÇİMİNE" KARŞI...
BU DURUMDA AKIL, REKTÖR ATAMALARININ DURDURULMASI VE GÖREVİ BİTEN REKTÖRLERİN YERİNE "VEKİL REKTÖR" TAYİN EDİLMESİNİ EMREDER... YENİ BİR REKTÖR ATAMASI BİÇİMİ GELİŞTİRİLİNCEYE KADAR VEKİL REKTÖR, ASILINDAN DAHA İYİDİR...
MAHKEME KARARINA KARŞIN VEKİL DEKAN'A EVET DİYENLER, VEKİL REKTÖRE DE SES ÇIKARMAMALIDIRLAR.
"Rektör atamaları konusunda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ardından YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan da ''Anayasal düzenlemeyle YÖK de aradan çekilsin" çıkışında bulundu. Özcan'a bu değerlendirmeyi yaptıran şey ise açık açık söylemese de Dokuz Eylül Üniversitesi seçimleri için verilen mahkeme kararı oldu.YÖK'deki "Mesleki ve Teknik Yükseköğretimin Yeniden Düzenlenmesi" konusundaki toplantıda konuşan YÖK Başkanı Özcan, gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Rektör atamaları konusunda Gül'e benzer bir tavır ortaya koyan Özcan, ''YÖK'ün de aradan çekilmesini isterim. Bu anayasal bir düzenleme ile sağlanabilir ancak." dedi. Cumhurbaşkanı ve YÖK Başkanı'nın aradan çekilmesiyle seçimin kim tarafından yapılacağı şeklindeki başka bir soruya karşılık da Özcan, ''Üniversiteler kendisi halledebilir yada başka bir yol bulunabilinir. Bunların hepsi Anayasa'da yeni bir düzenleme ile yapılabilir'' diyerek rektör atamaları konusundaki görüşünü dile getirdi."
Kaynak: http://www.turktime.com/default.asp?page=haber&id=41867
İşte Mahkeme Kararı:
24 Aralık 2008
Mahkeme taşı kuyudan çıkardı!
Dokuz Eylül Üniversitesi rektör atanması iptal kararı belli oldu. Peki bundan sonraki atamalara emsal teşkil edecek mi? İstanbul Üniversitesi seçimleri bundan etkilenir mi?
Ankara 15. İdare Mahkemesi'nin, Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğü'ne Prof. Dr. Mehmet Füzün'ün atanmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı işleminin yürütmesinin durdurulması kararının gerekçesi belli oldu.
Dokuz Eylül Ünvesitesi Rektör adayı belirleme seçiminde ilk sırada yer alan Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sedef Gidener, Rektörlüğü Prof. Dr. Mehmet Füzün'ün atanmasına ilişkin 6 Ağustos 2008 günlü Resmi Gezete'de yayımlanan 5 Ağustos 2008 gün ve 2008/32 sayılı işlemin (Cumhurbaşkanlığı), Füzün'ün, “kısmi statüde görev yapan bir öğretim üyesi olması nedeniyle Rektör olarak seçilmesinin mümkün olmadığı, işlemin usul ve esastan açıkça hukuka aykırı olduğunu” ileri sürerek, iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle dava açtı.
Ankara 15. İdare Mahkemesi, söz konusu işlemin yürütmesini 1'e karşı 2 üyenin oyuyla durdurdu.
Rektör adayları seçimi ve atamaya ilişkin ilgili kanun hükümlerine yer verilen kararda, bu hükümlerden, atama işleminde Cumhurbaşkanına daha geniş bir takdir yetkisinin tanındığı, ancak söz konusu takdir hakkı kapsamında yapılan atama işleminin öncesine ilişkin olarak tesis olunan ön işlemlerdeki usul ve hukuka aykırılıkların idari yargı yerlerince yargısal denetime tabi olacağı sonucuna varıldığı vurgulandı.
2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nda, “kısmi statüde görev yapan profesör ve doçentlerin rektör, dekan, enstitü, yüksekokul müdürü ve bölüm başkanı olamayacakları ve bunların yardımcılıklarına seçilemeyeceklerinin” öngörüldüğü hatırlatılan kararda, kamu hizmetlerinin, devamlı şekilde görev yapan memurlar ve diğer kamu görevlileri tarafından yerine getirilmesi gerektiğinin açık olduğu kaydedildi.
Kısmi statüde görev yapan öğretim üyelerine devamlı statüye geçme olanağı sağlandığı ifade edilen kararda, kısmi statüde çalışanların, rektörlük tarafından olumlu görüş bildirilmediği sürece Yükseköğretim Kurulu tarafından devamlı statüye geçirilmesi yönünde bir işlem tesis edilebilmesinin mümkün bulunmadığı kaydedildi.
Cumhurbaşkanlığının 5 Ağustos 2008 tarihli işlemi ile Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğüne atanan Prof. Dr. Füzün'ün, Rektörlüğe atandığı tarih itibariyle kısmı statüde görev yaptığı belirtilen kararda, “Rektörlüğe atandıktan sonra daimi statüye geçme konusundaki 6 Ağustos tarihli başvurusu üzerine, Anabilim dalında boş kadro bulunması ve üniversite tarafından olumlu veya olumsuz görüş verilmesi hususları gözetilmeksizin Dokuz Eylül Üniversitesinin üst yazı niteliğindeki 6 Ağustos 2008 günlü yazısı esas alınmak suretiyle Yükseköğretim Yürütme Kurulu'nun 3 Eylül 2008 günlü toplantısında alınan kararla Füzün'ün geriye yönelik olarak 6 Ağustos 2008'den itibaren kısmi statüden daimi statüye geçirildiğinin görülmektedir” denildi. Mahkemenin kararında, Yükseköğretim Kurulunca atama yeterliliğine sahip üç adaydan birini seçerek rektör olarak atama konusunda Cumhurbaşkanının geniş takdir yetkisi bulunduğu belirtildi. Kararda, şu tespitler yapıldı:
“Cumhurbaşkanının, geniş takdir yetkisi bulunmakla birlikte, zincir işlemler sonucu belirlenerek kendisine sunulan üç rektör adayından birini atama hususunda bağlı olduğu, üç adayın belirlenmesi aşamasındaki hukuka aykırılığın Cumhurbaşkanının nihai atama işlemini de sakatlayacağı ve bu anlamda hazırlayıcı zincir işlemler esnasında Kanun'un belirlediği usul ve esaslara uyulmadan tespit edilen adaylar arasından Cumhurbaşkanınca seçilerek yapılan atama işlemini de hukuka aykırı kılacağı kuşkusuzdur.
Bu durumda, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 36. maddesinde kısmi statüde görev yapan profesör ve doçentlerin rektör, dekan, enstitü, yüksekokul müdürü ve bölüm başkanı olamayacakları ve bunların yardımcılıklarına seçilemeyecekleri hükmü karşısında, Dokuz Eylül Üniversitesi rektörlük görevine atandığı tarih itibariyle kısmi statüde görev yaptığı hususunda tartışma bulunmayan Prof. Dr. Mehmet Füzün'un Dokuz Eylül Üniversitesi rektörlük görevine atanmasına ilişkin işlemde mevzuata uyarlık görülmemiştir.” Kararda, açıklanan nedenlerle; hukuka aykırılığı açık olan dava konusu işlemin; uygulanması halinde telafisi güç zararlar doğabileceğinden yürütmesinin durdurulmasına oy çokluğuyla karar verildiği belirtildi. Karara katılmayan bir üye, yürütmenin durdurulması için koşulların oluşmadığını ileri sürdü.
Cumhurbaşkanlığının, Ankara 15. İdare Mahkemesi'nin bu kararına itiraz hakkı bulunuyor. İtirazı, Ankara Bölge İdare Mahkemesi görüşecek. Ankara 15. İdare Mahkemesi, daha sonra davayı esastan karara bağlayacak.
Kaynak: Yeni Şafak
CUMHURBAŞKANI'NDAN SONRA, YÖK BAŞKANI DA, REKTÖR ATAMA SÜRECİNDE "YÖK SEÇİMİNE" KARŞI...
BU DURUMDA AKIL, REKTÖR ATAMALARININ DURDURULMASI VE GÖREVİ BİTEN REKTÖRLERİN YERİNE "VEKİL REKTÖR" TAYİN EDİLMESİNİ EMREDER... YENİ BİR REKTÖR ATAMASI BİÇİMİ GELİŞTİRİLİNCEYE KADAR VEKİL REKTÖR, ASILINDAN DAHA İYİDİR...
MAHKEME KARARINA KARŞIN VEKİL DEKAN'A EVET DİYENLER, VEKİL REKTÖRE DE SES ÇIKARMAMALIDIRLAR.
"Rektör atamaları konusunda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ardından YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan da ''Anayasal düzenlemeyle YÖK de aradan çekilsin" çıkışında bulundu. Özcan'a bu değerlendirmeyi yaptıran şey ise açık açık söylemese de Dokuz Eylül Üniversitesi seçimleri için verilen mahkeme kararı oldu.YÖK'deki "Mesleki ve Teknik Yükseköğretimin Yeniden Düzenlenmesi" konusundaki toplantıda konuşan YÖK Başkanı Özcan, gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Rektör atamaları konusunda Gül'e benzer bir tavır ortaya koyan Özcan, ''YÖK'ün de aradan çekilmesini isterim. Bu anayasal bir düzenleme ile sağlanabilir ancak." dedi. Cumhurbaşkanı ve YÖK Başkanı'nın aradan çekilmesiyle seçimin kim tarafından yapılacağı şeklindeki başka bir soruya karşılık da Özcan, ''Üniversiteler kendisi halledebilir yada başka bir yol bulunabilinir. Bunların hepsi Anayasa'da yeni bir düzenleme ile yapılabilir'' diyerek rektör atamaları konusundaki görüşünü dile getirdi."
Kaynak: http://www.turktime.com/default.asp?page=haber&id=41867
İşte Mahkeme Kararı:
24 Aralık 2008
Mahkeme taşı kuyudan çıkardı!
Dokuz Eylül Üniversitesi rektör atanması iptal kararı belli oldu. Peki bundan sonraki atamalara emsal teşkil edecek mi? İstanbul Üniversitesi seçimleri bundan etkilenir mi?
Ankara 15. İdare Mahkemesi'nin, Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğü'ne Prof. Dr. Mehmet Füzün'ün atanmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı işleminin yürütmesinin durdurulması kararının gerekçesi belli oldu.
Dokuz Eylül Ünvesitesi Rektör adayı belirleme seçiminde ilk sırada yer alan Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sedef Gidener, Rektörlüğü Prof. Dr. Mehmet Füzün'ün atanmasına ilişkin 6 Ağustos 2008 günlü Resmi Gezete'de yayımlanan 5 Ağustos 2008 gün ve 2008/32 sayılı işlemin (Cumhurbaşkanlığı), Füzün'ün, “kısmi statüde görev yapan bir öğretim üyesi olması nedeniyle Rektör olarak seçilmesinin mümkün olmadığı, işlemin usul ve esastan açıkça hukuka aykırı olduğunu” ileri sürerek, iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle dava açtı.
Ankara 15. İdare Mahkemesi, söz konusu işlemin yürütmesini 1'e karşı 2 üyenin oyuyla durdurdu.
Rektör adayları seçimi ve atamaya ilişkin ilgili kanun hükümlerine yer verilen kararda, bu hükümlerden, atama işleminde Cumhurbaşkanına daha geniş bir takdir yetkisinin tanındığı, ancak söz konusu takdir hakkı kapsamında yapılan atama işleminin öncesine ilişkin olarak tesis olunan ön işlemlerdeki usul ve hukuka aykırılıkların idari yargı yerlerince yargısal denetime tabi olacağı sonucuna varıldığı vurgulandı.
2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nda, “kısmi statüde görev yapan profesör ve doçentlerin rektör, dekan, enstitü, yüksekokul müdürü ve bölüm başkanı olamayacakları ve bunların yardımcılıklarına seçilemeyeceklerinin” öngörüldüğü hatırlatılan kararda, kamu hizmetlerinin, devamlı şekilde görev yapan memurlar ve diğer kamu görevlileri tarafından yerine getirilmesi gerektiğinin açık olduğu kaydedildi.
Kısmi statüde görev yapan öğretim üyelerine devamlı statüye geçme olanağı sağlandığı ifade edilen kararda, kısmi statüde çalışanların, rektörlük tarafından olumlu görüş bildirilmediği sürece Yükseköğretim Kurulu tarafından devamlı statüye geçirilmesi yönünde bir işlem tesis edilebilmesinin mümkün bulunmadığı kaydedildi.
Cumhurbaşkanlığının 5 Ağustos 2008 tarihli işlemi ile Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğüne atanan Prof. Dr. Füzün'ün, Rektörlüğe atandığı tarih itibariyle kısmı statüde görev yaptığı belirtilen kararda, “Rektörlüğe atandıktan sonra daimi statüye geçme konusundaki 6 Ağustos tarihli başvurusu üzerine, Anabilim dalında boş kadro bulunması ve üniversite tarafından olumlu veya olumsuz görüş verilmesi hususları gözetilmeksizin Dokuz Eylül Üniversitesinin üst yazı niteliğindeki 6 Ağustos 2008 günlü yazısı esas alınmak suretiyle Yükseköğretim Yürütme Kurulu'nun 3 Eylül 2008 günlü toplantısında alınan kararla Füzün'ün geriye yönelik olarak 6 Ağustos 2008'den itibaren kısmi statüden daimi statüye geçirildiğinin görülmektedir” denildi. Mahkemenin kararında, Yükseköğretim Kurulunca atama yeterliliğine sahip üç adaydan birini seçerek rektör olarak atama konusunda Cumhurbaşkanının geniş takdir yetkisi bulunduğu belirtildi. Kararda, şu tespitler yapıldı:
“Cumhurbaşkanının, geniş takdir yetkisi bulunmakla birlikte, zincir işlemler sonucu belirlenerek kendisine sunulan üç rektör adayından birini atama hususunda bağlı olduğu, üç adayın belirlenmesi aşamasındaki hukuka aykırılığın Cumhurbaşkanının nihai atama işlemini de sakatlayacağı ve bu anlamda hazırlayıcı zincir işlemler esnasında Kanun'un belirlediği usul ve esaslara uyulmadan tespit edilen adaylar arasından Cumhurbaşkanınca seçilerek yapılan atama işlemini de hukuka aykırı kılacağı kuşkusuzdur.
Bu durumda, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 36. maddesinde kısmi statüde görev yapan profesör ve doçentlerin rektör, dekan, enstitü, yüksekokul müdürü ve bölüm başkanı olamayacakları ve bunların yardımcılıklarına seçilemeyecekleri hükmü karşısında, Dokuz Eylül Üniversitesi rektörlük görevine atandığı tarih itibariyle kısmi statüde görev yaptığı hususunda tartışma bulunmayan Prof. Dr. Mehmet Füzün'un Dokuz Eylül Üniversitesi rektörlük görevine atanmasına ilişkin işlemde mevzuata uyarlık görülmemiştir.” Kararda, açıklanan nedenlerle; hukuka aykırılığı açık olan dava konusu işlemin; uygulanması halinde telafisi güç zararlar doğabileceğinden yürütmesinin durdurulmasına oy çokluğuyla karar verildiği belirtildi. Karara katılmayan bir üye, yürütmenin durdurulması için koşulların oluşmadığını ileri sürdü.
Cumhurbaşkanlığının, Ankara 15. İdare Mahkemesi'nin bu kararına itiraz hakkı bulunuyor. İtirazı, Ankara Bölge İdare Mahkemesi görüşecek. Ankara 15. İdare Mahkemesi, daha sonra davayı esastan karara bağlayacak.
Kaynak: Yeni Şafak
18 Aralık 2008
İstanbul Üniversitesi hukuksuz olmayı seviyor...
Prof. Dr. VEYSEL BATMAZ, İstanbul Üniversitesi’nden 23 oy aldı. Üniversite’nin “hukuksuz” olduğunu söylemişti; seçim sonucunda yaşanan liste krizi dahi bunu doğruladı. Hukuka ve yasaya (2547/13) uygun bir seçim yapıldığı halde, hukuka aykırı bir aday listesini Rektörlük YÖK’e yolluyor... İstanbul Üniversitesi hukuksuz olmayı seviyor...
Bazı adaylar YÖK’e giden listeye girmemek için “çekiliyorlar.” Çekilmek, seçim öncesi olabilir; ancak, seçim sonrası yasaya göre bu olanaksız, çünkü Yasa açık (2547/13): “toplantıda en çok oyu alan 6 kişi aday olarak seçilmiş sayılır.” Hâtta, yasanın bu cümlesine göre adaylığın açıklanması bile zorunlu değil, ilk altıya girmek için. Bu cümle hukukî tabir ile “amir hükümdür.” Kendini amir zannettiği halde amir olmadıklarını İdare Mahkemeleri önünde tazminata mahkum olunca anlayanlara duyurulur. YÖK en çok oyu almış ilk altı kişiyi seçilmiş sayacaktır. Rektörlüğün hukuksuz liste tanzimi girişimi beyhudedir.
İstanbul Üniversitesi hukuka uygun bir seçim yaptı [seçimin uygulanışı ile olan tereddütlerimi saklı tutuyorum], Rektörlük YÖK’e hukuka aykırı bir liste gönderiyor; ve İstanbul Üniversitesi doğru bir seçim yapıp yapmadığını 26 yıldır olduğu gibi, daha sonra anlayacak... Rektör seçimi gibi hukukî ve bilimsel olması gereken bir “oyunu” ticaret ve siyaset olarak görenlerin; oy’unu ticarete ve siyasete göre verenlerin yaşayacağı makûs talih budur.
Ne demiştik?: Biz “akil” insanlarız... Acta est fabula. Demek ki bitmemiş... Devam edeceğiz.
Prof. Dr. Veysel BATMAZ
18 Aralık 2008
17 Aralık'ta, BATMAZ'ın odatv.com'a verdiği konu ile ilgili mülakat için lütfen tıklayın: http://www.odatv.com/index.php?id=14275
Bazı adaylar YÖK’e giden listeye girmemek için “çekiliyorlar.” Çekilmek, seçim öncesi olabilir; ancak, seçim sonrası yasaya göre bu olanaksız, çünkü Yasa açık (2547/13): “toplantıda en çok oyu alan 6 kişi aday olarak seçilmiş sayılır.” Hâtta, yasanın bu cümlesine göre adaylığın açıklanması bile zorunlu değil, ilk altıya girmek için. Bu cümle hukukî tabir ile “amir hükümdür.” Kendini amir zannettiği halde amir olmadıklarını İdare Mahkemeleri önünde tazminata mahkum olunca anlayanlara duyurulur. YÖK en çok oyu almış ilk altı kişiyi seçilmiş sayacaktır. Rektörlüğün hukuksuz liste tanzimi girişimi beyhudedir.
İstanbul Üniversitesi hukuka uygun bir seçim yaptı [seçimin uygulanışı ile olan tereddütlerimi saklı tutuyorum], Rektörlük YÖK’e hukuka aykırı bir liste gönderiyor; ve İstanbul Üniversitesi doğru bir seçim yapıp yapmadığını 26 yıldır olduğu gibi, daha sonra anlayacak... Rektör seçimi gibi hukukî ve bilimsel olması gereken bir “oyunu” ticaret ve siyaset olarak görenlerin; oy’unu ticarete ve siyasete göre verenlerin yaşayacağı makûs talih budur.
Ne demiştik?: Biz “akil” insanlarız... Acta est fabula. Demek ki bitmemiş... Devam edeceğiz.
Prof. Dr. Veysel BATMAZ
18 Aralık 2008
17 Aralık'ta, BATMAZ'ın odatv.com'a verdiği konu ile ilgili mülakat için lütfen tıklayın: http://www.odatv.com/index.php?id=14275
17 Aralık 2008
YÖK'E GİDECEK LİSTEDE DEĞİŞİKLİK....
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜK SEÇİMLERİNE TEPKİ, ÇEKİLMELER GETİRDİ
Dün tüm Türkiye’nin gözü İstanbul Üniversitesi’ndeki rektörlük seçimlerindeydi.
Çıkan sonuçta; Prof.Dr. Ali Akyüz 483 oy ile seçimleri ilk sırada tamamladı... Sonuçta, YÖK’e gidecek 6 rektör adayının aldıkları oy sayısı belli oldu.
Ancak ne olduysa bundan sonra yaşandı. Rektörlük seçimleri, toplu istifalar getirdi. Ve 10. sırada olan ve 23 oy olan adaylardan Prof. Dr. Veysel Batmaz, 6. sıraya yükseldi. Şimdi herkes Veysel Batmaz’ın istifa edip etmeyeceğini merak ediyor. Eğer O da istifa ederse, seçimin iptal olacağı konuşuluyor.
Prof. Dr. Veysel Batmaz kararını Odatv’ye açıkladı.
Kimler istifa etti? İstanbul Üniversitesi'nde neler oluyor?
İşte Prof. Dr. Veysel Batmaz'ın Odatv'ye yaptığı özel açıklamalar:
"KİMLER İSTİFA ETTİ?
VB: “Biliyorsunuz bir seçim yapıldı. Bu seçim 13 adayı sıralama seçimiydi. Bu 13 aday sıralandı. Daha sonra da iki aday çok az farkla birinci ve ikinci oldular. Bunun üzerine de üniversitede bir takım yorumlar yapılmaya başlandı. Bunun akabinde de ben bu sabah, yani seçimin bir gün sonrasındaki sabah, genel sekreterlikten aradaki adayların çekildiğini, YÖK’e gitmek istemediklerini, YÖK listesinde yer almak istemediklerini, istifa dilekçelerini gönderdiklerini, dolayısıyla sıranın 10. aday olarak bana geldiği talebini aldım.
Bana söylenen; Ahat Andican, Gülçin Bermek var, Kenan Ulualp eğer altının içindeyse, o istifa etmiş. Faruk Erzengin istifa etmiş olabilir. İlk üç adayın dışında önemli bir kısmın istifa etmiş olması lazım ki, sıra bana, yani onuncuya gelsin.”
PROF. DR. VEYSEL BATMAZ NE YAPACAK?
VB: “Öğretim üyeleriyle görüştüm. Öğretim üyelerinden bazıları böyle şeyler söylediler. “Seçim yenilensin, istifa et.” dediler. Ben doğrudan böyle bir şeyi şu anda düşünemiyorum. Zamanımın olup olmadığını da bilmiyorum. Şu anda çok yeni bir gelişme bu. Dolayısıyla biraz zamana ihtiyacım ama yani rektörlükten veya diğer adaylardan böyle bir talep gelmedi bana. Sadece diğer öğretim üyelerinden geldi.
Ben istifa etmeyi şu aşamada düşünüp düşünmeyeceğime karar veremiyorum ama açık olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Bir seçim yapılmıştır ve bu seçimde sıralama olmuştur. Bu sıralamada hiç kimsenin “Artık ben istifa ediyorum. YÖK’e gitmiyorum.” demeye en azından şu andaki durum açısından pek hakkı da yok. Seçime katıldık biz. Seçimden önce çekinilebilirdi. Bu yapılmadı. Seçimden sonra da böyle bir tavır alınmasını ben uygun görmüyorum. Bu düşünce; istifa edip etmeyeceğimi, çekilip çekilmeyeceğimi şu aşamada göstermez. Bu biliyorsunuz en azından bir kurumsal tepkidir. Bir toplumsal tepkidir. Bu tepkiye uyup uymayacağıma şu anda karar vermiş değilim.”
HUKUKİ SEÇİMİ YOK ETMEYE ÇALIŞIYORUZ
VB: “Bu seçimlere çok ticaret ve siyaset giriyor. Bunlar sözel olarak ifade edilmiyor. Sonuçta oylamalar hem ticaret, hem siyaset açısından yapılıyor bu üniversitede. Birçok üniversitede, büyük bir ihtimalle benzeri şekilde gerçekleşiyor seçimler ama, İstanbul Üniversitesi’nde daha fazla gerçekleşiyor.
Ben seçim kampanyamda hep hukuk temasını işledim. “Üniversitede hukukun gelişmesini ve uygulanmasını sağlayacağım rektör olduğumda” dedim. Bütün bunlar açıkçası çok fazla takdir bulmadı oy oranı açısından. 23 oy aldım, 10. oldum. Demek ki insanlar büyük bir çoğunlukla hukuk falan istemiyorlar bu üniversitede. Hukukun gerçekleşmesini istemiyorlar. Yasanın düzgün uygulanmasını istemiyorlar. Eski hamam eski tas gitmesini istiyorlar.
Bu şu anda ortaya çıkan küçük bir kriz bile olsa yine bir hukuksuzluk. Hukuka uygun bir seçim yaptık ama sonunda hukuka aykırı bir mırın kırın yapıyoruz ya da belirli şekillerde hukuka aykırı bir tepkiyle bu hukuki seçimi yok etmeye çalışıyoruz gibi bir imaj uyandı benim kafamda.”
SEÇİM İPTAL EDİLİRSE NE OLACAK?
VB: “Çok fazla önemli bir olgu olur tabi. Sadece üniversiteye yansımaz, bütün Türkiye’ye yansır bu. Çok ciddi bir sonucu olur. Ne tür bir sonucu olacağını hakikaten bilemiyorum şu anda. Şunu rahatlıkla söylemek mümkün: Çekilmeler nedeniyle bu sonuç iptal edilirse şunu açıkça gösterir ki, İstanbul Üniversitesi hukukla ilgili herhangi bir işlem veya eylem yapmak istemiyor. Devamlı hukukun dışına çıkmak istiyor. Hukuksal olarak işlemleri yürütmek istemiyor. Bir kurum olarak hukukla çok fazla haşır neşir değil. Ortaya bu çıkar. "
Odatv.com
http://www.odatv.com/index.php?id=14275
Dün tüm Türkiye’nin gözü İstanbul Üniversitesi’ndeki rektörlük seçimlerindeydi.
Çıkan sonuçta; Prof.Dr. Ali Akyüz 483 oy ile seçimleri ilk sırada tamamladı... Sonuçta, YÖK’e gidecek 6 rektör adayının aldıkları oy sayısı belli oldu.
Ancak ne olduysa bundan sonra yaşandı. Rektörlük seçimleri, toplu istifalar getirdi. Ve 10. sırada olan ve 23 oy olan adaylardan Prof. Dr. Veysel Batmaz, 6. sıraya yükseldi. Şimdi herkes Veysel Batmaz’ın istifa edip etmeyeceğini merak ediyor. Eğer O da istifa ederse, seçimin iptal olacağı konuşuluyor.
Prof. Dr. Veysel Batmaz kararını Odatv’ye açıkladı.
Kimler istifa etti? İstanbul Üniversitesi'nde neler oluyor?
İşte Prof. Dr. Veysel Batmaz'ın Odatv'ye yaptığı özel açıklamalar:
"KİMLER İSTİFA ETTİ?
VB: “Biliyorsunuz bir seçim yapıldı. Bu seçim 13 adayı sıralama seçimiydi. Bu 13 aday sıralandı. Daha sonra da iki aday çok az farkla birinci ve ikinci oldular. Bunun üzerine de üniversitede bir takım yorumlar yapılmaya başlandı. Bunun akabinde de ben bu sabah, yani seçimin bir gün sonrasındaki sabah, genel sekreterlikten aradaki adayların çekildiğini, YÖK’e gitmek istemediklerini, YÖK listesinde yer almak istemediklerini, istifa dilekçelerini gönderdiklerini, dolayısıyla sıranın 10. aday olarak bana geldiği talebini aldım.
Bana söylenen; Ahat Andican, Gülçin Bermek var, Kenan Ulualp eğer altının içindeyse, o istifa etmiş. Faruk Erzengin istifa etmiş olabilir. İlk üç adayın dışında önemli bir kısmın istifa etmiş olması lazım ki, sıra bana, yani onuncuya gelsin.”
PROF. DR. VEYSEL BATMAZ NE YAPACAK?
VB: “Öğretim üyeleriyle görüştüm. Öğretim üyelerinden bazıları böyle şeyler söylediler. “Seçim yenilensin, istifa et.” dediler. Ben doğrudan böyle bir şeyi şu anda düşünemiyorum. Zamanımın olup olmadığını da bilmiyorum. Şu anda çok yeni bir gelişme bu. Dolayısıyla biraz zamana ihtiyacım ama yani rektörlükten veya diğer adaylardan böyle bir talep gelmedi bana. Sadece diğer öğretim üyelerinden geldi.
Ben istifa etmeyi şu aşamada düşünüp düşünmeyeceğime karar veremiyorum ama açık olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Bir seçim yapılmıştır ve bu seçimde sıralama olmuştur. Bu sıralamada hiç kimsenin “Artık ben istifa ediyorum. YÖK’e gitmiyorum.” demeye en azından şu andaki durum açısından pek hakkı da yok. Seçime katıldık biz. Seçimden önce çekinilebilirdi. Bu yapılmadı. Seçimden sonra da böyle bir tavır alınmasını ben uygun görmüyorum. Bu düşünce; istifa edip etmeyeceğimi, çekilip çekilmeyeceğimi şu aşamada göstermez. Bu biliyorsunuz en azından bir kurumsal tepkidir. Bir toplumsal tepkidir. Bu tepkiye uyup uymayacağıma şu anda karar vermiş değilim.”
HUKUKİ SEÇİMİ YOK ETMEYE ÇALIŞIYORUZ
VB: “Bu seçimlere çok ticaret ve siyaset giriyor. Bunlar sözel olarak ifade edilmiyor. Sonuçta oylamalar hem ticaret, hem siyaset açısından yapılıyor bu üniversitede. Birçok üniversitede, büyük bir ihtimalle benzeri şekilde gerçekleşiyor seçimler ama, İstanbul Üniversitesi’nde daha fazla gerçekleşiyor.
Ben seçim kampanyamda hep hukuk temasını işledim. “Üniversitede hukukun gelişmesini ve uygulanmasını sağlayacağım rektör olduğumda” dedim. Bütün bunlar açıkçası çok fazla takdir bulmadı oy oranı açısından. 23 oy aldım, 10. oldum. Demek ki insanlar büyük bir çoğunlukla hukuk falan istemiyorlar bu üniversitede. Hukukun gerçekleşmesini istemiyorlar. Yasanın düzgün uygulanmasını istemiyorlar. Eski hamam eski tas gitmesini istiyorlar.
Bu şu anda ortaya çıkan küçük bir kriz bile olsa yine bir hukuksuzluk. Hukuka uygun bir seçim yaptık ama sonunda hukuka aykırı bir mırın kırın yapıyoruz ya da belirli şekillerde hukuka aykırı bir tepkiyle bu hukuki seçimi yok etmeye çalışıyoruz gibi bir imaj uyandı benim kafamda.”
SEÇİM İPTAL EDİLİRSE NE OLACAK?
VB: “Çok fazla önemli bir olgu olur tabi. Sadece üniversiteye yansımaz, bütün Türkiye’ye yansır bu. Çok ciddi bir sonucu olur. Ne tür bir sonucu olacağını hakikaten bilemiyorum şu anda. Şunu rahatlıkla söylemek mümkün: Çekilmeler nedeniyle bu sonuç iptal edilirse şunu açıkça gösterir ki, İstanbul Üniversitesi hukukla ilgili herhangi bir işlem veya eylem yapmak istemiyor. Devamlı hukukun dışına çıkmak istiyor. Hukuksal olarak işlemleri yürütmek istemiyor. Bir kurum olarak hukukla çok fazla haşır neşir değil. Ortaya bu çıkar. "
Odatv.com
http://www.odatv.com/index.php?id=14275
VEYSEL BATMAZ 23 OY ALDI...
İstanbul Üniversitesi'nde değişen bir şey yok...
3 saate yakın süren sayım işleminin ardından adaylardan Prof. Dr. Ali Akyüz, 483 oyla birinci sırada yer aldı. Akyüz'ü 467 oyla Prof. Dr. Yunus Söylet, 365 oyla Prof. Dr. Melih Boydak, 328 oyla Prof. Dr. Ahad Andican, 250 oyla Prof. Dr. Faruk Erzengin ve 181 oyla Prof. Dr. Erhun Eyüpoğlu takip etti.
Seçimlerde en fazla oyu alan 6 rektör adayının ismi YÖK'e bildirilecek.YÖK, adayların sayısını 3'e indirerek, birinin atanması için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e sunacak.
İtiraz olasılığına karşı baştan sona görüntü kaydı yapılan seçimlerde, diğer adayların aldıkları oylar ise şöyle:Prof. Dr. Mustafa Keçer 91, Prof. Dr. Gülçin Bermek 81, Prof. Dr. Kenan Ulualp 46, Prof. Dr. Veysel Batmaz 23, Prof. Dr. Gediz Akdeniz 21, Prof. Dr. Kadir Erdin 14, Prof. Dr. Seyfettin Uludağ 9 ve Prof. Dr. Zeynettin Aslan 1.
3 saate yakın süren sayım işleminin ardından adaylardan Prof. Dr. Ali Akyüz, 483 oyla birinci sırada yer aldı. Akyüz'ü 467 oyla Prof. Dr. Yunus Söylet, 365 oyla Prof. Dr. Melih Boydak, 328 oyla Prof. Dr. Ahad Andican, 250 oyla Prof. Dr. Faruk Erzengin ve 181 oyla Prof. Dr. Erhun Eyüpoğlu takip etti.
Seçimlerde en fazla oyu alan 6 rektör adayının ismi YÖK'e bildirilecek.YÖK, adayların sayısını 3'e indirerek, birinin atanması için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e sunacak.
İtiraz olasılığına karşı baştan sona görüntü kaydı yapılan seçimlerde, diğer adayların aldıkları oylar ise şöyle:Prof. Dr. Mustafa Keçer 91, Prof. Dr. Gülçin Bermek 81, Prof. Dr. Kenan Ulualp 46, Prof. Dr. Veysel Batmaz 23, Prof. Dr. Gediz Akdeniz 21, Prof. Dr. Kadir Erdin 14, Prof. Dr. Seyfettin Uludağ 9 ve Prof. Dr. Zeynettin Aslan 1.
16 Aralık 2008
OY'UNUZ VEYSEL BATMAZ'A... KÖKÜMÜZE, KÖKENİMİZE DÖNELİM. "ÖCÜ" DEĞİL "ÖNCÜ" ÜNİVERSİTE... HERKESİN KORKTUĞU DEĞİL; HUKUKTAN KORKAN BİR REKTÖR İÇİN:
KÖKÜMÜZE, KÖKENİMİZE DÖNELİM... İLERİYE BAKALIM... OYUNUZU PROF. DR. VEYSEL BATMAZ'A VERİN... ÜNİVERSİTEMİZE HUKUK, ÖZGÜRLÜK, GÖNÜL REFAHI, BOL KAZANÇ, ESENLİK GELSİN... ENDİŞE BİTSİN... PROJELER, PLANLAR, PROGRAMLAR ZATEN YAPILIR... ÜNİVERSİTEMİZİN İLK İŞİ EĞİTİMDİR... SONRA HUKUK GELİR...
14 Aralık 2008
REKTÖR ADAYI VEYSEL BATMAZ HABERTÜRK’TE
Kaçırmayın...
15 Aralık Pazartesi günü saat 20:00/22:00 arası Prof. Dr. Veysel Batmaz, Habertürk ekranlarında PARANTEZ programında, İstanbul Üniversitesi rektörlüğünü diğer adaylarla tartışacak. Prof. Dr. Veysel Batmaz’ın girişimiyle yayınlanacak bu program için bu akşam ekran başına...
15 Aralık Pazartesi günü saat 20:00/22:00 arası Prof. Dr. Veysel Batmaz, Habertürk ekranlarında PARANTEZ programında, İstanbul Üniversitesi rektörlüğünü diğer adaylarla tartışacak. Prof. Dr. Veysel Batmaz’ın girişimiyle yayınlanacak bu program için bu akşam ekran başına...
OY VERİRKEN LÜTFEN DİKKAT: "SÖYLET ve DİĞERLERİ" DEĞİL; "BATMAZ VE DİĞERLERİ".... REKTÖR ADAYI PROF. DR. VEYSEL BATMAZ'IN ÇAĞRISI 1:
[Aşağıdaki ileti Prof. Büyükünal'a elektronik postalanmştır. Büyükünal'ın Cumhuriyet'teki yazısı iletinin devamındadır.]
Bugün Cumhuriyet gazetesindeki, yine altına imza atacağım yazınızı okurken ise sevinç duydum.
Yazınızda, Mustafa Kemal Atatürk’ün İstanbul Üniversitesi’nde ayakta ders dinlerken çekilen fotoğrafını hatırlatıyorsunuz; keşke bu fotoğrafı gelmiş geçmiş bütün tıp kökenli rektörler ve diğer rektör adayları da hatırlasalardı. İçlerinden bir tek ben ve siz hatırlamış durumdayız, yazık...:
Eklemem haddimi aşmak mı olur, bilemem ama, anlamı tam da bilimadamı Mustafa Kemal’e ve bir üniversiteye yaraşır bu fotoğrafın İstanbul Darülfünunu zamanında çekildiğini de biliyorsunuzdur. [Biz bilimciyiz, "atıfta" bulunuruz; hani çok sevilen şekliye "cite" ederiz... Keşke, yazınızda bu fotoğrafı kullanmaklığımdan "cite" edilseydim, index'e girmezdim ama siz bilimci olarak görevinizi yapmış olurdunuz.]
Size yazmamın amacı, sadece bu fotoğrafı birlikte anımsamış olmamız değil. Bugünkü yazınızda saptadığım, kalben katıldığım ve katılmadığım iki nokta:
Birincisi: Yazınızda söz ettiğiniz Prof. Dr. Sadi Irmak, kuşkusuz biliyorsunuzdur, Friedrich Wilhelm Nietzsche’nin Böyle Buyurdu Zerdüşt kitabının çevirmenlerinden biridir. Ben ise rektörlüğümde Nietzsche’nin ŞEN BİLGİSİ’ne atıf yapan tek adayım (Ltf. Bkz: http://rektorbatmaz.blogspot.com/2008/12/rektrler-sendromuna-yenileri-ekleniyor.html daki 14 Mart Anfisi konuşmamın videosu).
Üniversitemizde Mustafa Kemalciliğin oluşması için, tek ihtiyacımız olan HUKUK’u ve ŞEN BİLGİ’yi yaratmayan tıp kökenli ve özellikle cerrahî olan adaylara oy vermemeye sizi çağırıyorum. Oy vermeyeceğinizi de biliyorum. Elde neşter, belde balta ile üniversite yönetilemez. Keşke bunları da vurgulasaydınız yazınızda.
İkincisi: Belirtmeliyim ki, sizi Kürsü’nüzde üç kez ziyaret etmek istedim ama ne yazık ki bulamadım, sadece üç hoca ile görüşebildim. Nüvit benim Kadıköy Maarif Koleji’nden arkadaşımdır.
Yazınıza önce de belirtttiğim gibi, imzamı atarım. Ancak keşke, Oktay EKŞİ gibi yapıp, insanları aynı kefeye koymasaydınız.
Benim ne Yunus Söylet ile, ne de diğer adaylarla hiç bir ilişkim yok. Bunu bilesiniz. Yani, İstanbul Üniversitesi’nin yaşadığı kutup “Söylet ve diğerleri” değil; “Batmaz ve diğerleridir.”
Yazınızdan anladığıma göre, Oy’unuzu bana vereceğinizden eminim.
Sadece sizin oyunuz yetmez, arkadaşlarınızı da lütfen ikna edin.
Eğer aksi olursa, bu vebalin altında ezilirsiniz...
NOT: Bu mailimi herkes ile paylaşabilirsiniz...
Sevgilerimle,
Prof. Dr. Veysel Batmaz
Rektör Adayı
veysel.batmaz@gmail.com
Prof. Dr. S. N. Cenk BÜYÜKÜNAL’ın YAZISI:
Biz O'nun Üniversitesiyiz!
Bize olan sevgisini, saygısını, ayakta durarak, gösteren Mustafa Kemal için, 16 Aralık'ta dimdik ayağa kalkma sırası şimdi İstanbul Üniversitesi'ne gelmiştir. O'nun bizler için yaptığını hiç kuşkusuz bizler de O'nun için yapacağız.
Prof. Dr. S. N. Cenk BÜYÜKÜNAL İstanbul
Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi / Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı
İstanbul Üniversitesi, uzun yıllardır karşılaşmadığı bir seçim atmosferi ile, karşı karşıya bırakılmıştır. Rektörlük yarışının, bir siyasi partimizin il teşkilatlarında bile ele alındığını duyuyor, endişeleniyoruz.
İstanbul Üniversitesi içinde çözümlenmesi gereken çok doğal, demokratik bir sürecin, siyasi erkin yaratmaya çabaladığı ortamdan etkilenmekte oluşu, tüm öğretim üyelerimizi kaygılandırmaktadır.
Bununla beraber, üniversitemiz öğretim üyelerinin, seçim günü, bu durumdan çok etkilenmeyeceklerine ilişkin kanımı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Zira İstanbul Üniversitesi öğretim üyeleri, Atatürk'ün öğrencilerle birlikte ders dinlediği sıralardan yetişmişlerdir. Bugüne kadar, O'nun çizgisini hiç yitirmemişlerdir.
Üniversitemizin merkez yerleşkesinde, rektörlük binasının tarihi kapısından içeri girerken hemen solunuzda, duvardaki bir resim dikkatinizi çeker.
Bu, İstanbul Darülfünunu'na armağan edilmiş, K. Atatürk imzasını taşıyan bir resimdir. Atatürk, Hukuk Fakültesi'nde bir öğretim üyesi tarafından verilen dersi dinlemektedir. Ama yüzünde saygı dolu bir ifadeyle ve ayakta olarak! Ayakta ders dinleyen bir Atatürk! İstanbul Üniversitesi bu resmi hiç unutmamalıdır.
Atatürk'ün girişimi
Atatürk, İstanbul Üniversitesi'nin uluslararası ölçütlerde değer kazanması sürecini başlatmıştır. Bunun için, üniversite reformu sırasında 60 kadar dünya çapında, tanınmış bilim insanını üniversiteye davet ederek, görevlendirmeyi başarmıştır.
Atatürk, zaman zaman üniversitemizi ziyaret eder, fırsat buldukça öğrencilerin arasında da oturup ders dinlerdi. İstanbul Üniversitesi'ni her zaman gözetir, destek olmaya çalışırdı. Desteği öğrenciden öğretim üyesine kadar herkes için geçerli idi. Bir tek öğrenci bile O'nun için büyük önem taşırdı
.
"Alevler olarak geri dönün"
Merhum hocalarımızdan Prof. Dr. Sadi Irmak anlatıyor: Yıl 1923. Cumhuriyet henüz yeni kurulmuş. Sınavla seçilen 11 üniversite öğrencisi çeşitli Avrupa ülkelerine eğitim için burslu olarak yollanıyor. Ben, Mahmut Sadi (Irmak) bu 11 öğrencinin arasına girmeyi başarmıştım.
Ancak gidip gitmeme konusunda kararsızdım. Sirkeci garında trene binmeden önce, "Bu fakir devlet benim paramı ya yollayamazsa, gurbet ellerde ne yaparım?" korkusuna kapılıp geri dönmeye karar verdim.
Ama peronda dolaşan bir posta dağıtıcısının tok sesiyle irkildim: Mahmut Sadi Efendi, Mahmut Sadi Efendi! Bir telgrafın var.
Heyecanla telgrafı açtım; şöyle yazıyordu: "Sizleri birer kıvılcım olarak yolluyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz!" İmza: Mustafa Kemal.
Şaşırdım; bir kişinin, nasıl her öğrencinin kafasının içini bu denli iyi okuyabildiğine hayret ettim.
O fakir devletin kıt parasıyla yollanan, içlerinde Prof. Dr. Sadi Irmak'ın da olduğu bu 11 öğrenci gerçekten telgrafın verdiği ivme ile İstanbul Üniversitesi'ne alevler olarak geri dönerler.
Bu seçim "Önemli". İstanbul Üniversiteliler için "Çok" ama "Çok" "Önemli".
Bize olan sevgisini, saygısını, ayakta durarak, gösteren Mustafa Kemal için, 16 Aralık'ta dimdik ayağa kalkma sırası şimdi İstanbul Üniversitesi'ne gelmiştir. O'nun bizler için yaptığını hiç kuşkusuz bizler de O'nun için yapacağız.
Değerli rektör adaylarımızdan, seçilme şanslarının hiç olmadığını, oy potansiyellerinin bulunmadığını, adaylıklarının gereksiz oy bölünmesinden başka hiçbir yararı olmayacağını bilenler, siz de üzerinize düşen görevi yapmaya var mısınız?
Eğer adaylar ve seçmenler, hepimiz tek vücut olarak üstümüze düşen sorumluluğu yüklenmeye varsak, O'na olan bir borcu ödemekte kararlıysak, O'nun gibi hatta O'nu dahi aşabilecek bir tutum sergileyebileceksek eğer, "Biz O'nun Üniversitesiyiz
" demeye hakkımız var demektir!
16 Aralık'ta, dimdik, onurlu bir tavır sergileyelim! Üniversitemizin Atatürkçü çizgisinde, bizlere yakışan bir isim etrafında birleşelim.
Yüksek oy oranıyla belirleyeceğimiz bir adayın, sayın Cumhurbaşkanı'nın da işini kolaylaştırabileceğini bilelim.
O'nun Üniversitesi'nin öğretim üyeleri olarak, "Ayakta ders dinleyen büyük adam"ı, hiçbir zaman unutmayalım...
13 Aralık 2008
Prof. Dr. Cenk Büyükünal
İstanbul Üniversitesi
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Sevgili Hocam:
10 Kasım 2008’de, Üniversitemizi hukuka aykırı bir biçimde yöneten Prof. Dr. Mesut Parlak ve konuşması içinde tam altı kez bariz maddi hata yapan, tarihçilikle hiç bir ilişkisi bulunmayan Prof. Dr. Cengiz Kuday’dan sonra yaptığınız konuşmanın altına imza atmakla birlikte, üzüntü duymuştum. Bu güzel konuşmayı keşke tek başınıza yapsaydınız.
Prof. Dr. Cenk Büyükünal
İstanbul Üniversitesi
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Sevgili Hocam:
10 Kasım 2008’de, Üniversitemizi hukuka aykırı bir biçimde yöneten Prof. Dr. Mesut Parlak ve konuşması içinde tam altı kez bariz maddi hata yapan, tarihçilikle hiç bir ilişkisi bulunmayan Prof. Dr. Cengiz Kuday’dan sonra yaptığınız konuşmanın altına imza atmakla birlikte, üzüntü duymuştum. Bu güzel konuşmayı keşke tek başınıza yapsaydınız.
Bugün Cumhuriyet gazetesindeki, yine altına imza atacağım yazınızı okurken ise sevinç duydum.
Yazınızda, Mustafa Kemal Atatürk’ün İstanbul Üniversitesi’nde ayakta ders dinlerken çekilen fotoğrafını hatırlatıyorsunuz; keşke bu fotoğrafı gelmiş geçmiş bütün tıp kökenli rektörler ve diğer rektör adayları da hatırlasalardı. İçlerinden bir tek ben ve siz hatırlamış durumdayız, yazık...:
Eklemem haddimi aşmak mı olur, bilemem ama, anlamı tam da bilimadamı Mustafa Kemal’e ve bir üniversiteye yaraşır bu fotoğrafın İstanbul Darülfünunu zamanında çekildiğini de biliyorsunuzdur. [Biz bilimciyiz, "atıfta" bulunuruz; hani çok sevilen şekliye "cite" ederiz... Keşke, yazınızda bu fotoğrafı kullanmaklığımdan "cite" edilseydim, index'e girmezdim ama siz bilimci olarak görevinizi yapmış olurdunuz.]
Size yazmamın amacı, sadece bu fotoğrafı birlikte anımsamış olmamız değil. Bugünkü yazınızda saptadığım, kalben katıldığım ve katılmadığım iki nokta:
Birincisi: Yazınızda söz ettiğiniz Prof. Dr. Sadi Irmak, kuşkusuz biliyorsunuzdur, Friedrich Wilhelm Nietzsche’nin Böyle Buyurdu Zerdüşt kitabının çevirmenlerinden biridir. Ben ise rektörlüğümde Nietzsche’nin ŞEN BİLGİSİ’ne atıf yapan tek adayım (Ltf. Bkz: http://rektorbatmaz.blogspot.com/2008/12/rektrler-sendromuna-yenileri-ekleniyor.html daki 14 Mart Anfisi konuşmamın videosu).
Üniversitemizde Mustafa Kemalciliğin oluşması için, tek ihtiyacımız olan HUKUK’u ve ŞEN BİLGİ’yi yaratmayan tıp kökenli ve özellikle cerrahî olan adaylara oy vermemeye sizi çağırıyorum. Oy vermeyeceğinizi de biliyorum. Elde neşter, belde balta ile üniversite yönetilemez. Keşke bunları da vurgulasaydınız yazınızda.
İkincisi: Belirtmeliyim ki, sizi Kürsü’nüzde üç kez ziyaret etmek istedim ama ne yazık ki bulamadım, sadece üç hoca ile görüşebildim. Nüvit benim Kadıköy Maarif Koleji’nden arkadaşımdır.
Yazınıza önce de belirtttiğim gibi, imzamı atarım. Ancak keşke, Oktay EKŞİ gibi yapıp, insanları aynı kefeye koymasaydınız.
Benim ne Yunus Söylet ile, ne de diğer adaylarla hiç bir ilişkim yok. Bunu bilesiniz. Yani, İstanbul Üniversitesi’nin yaşadığı kutup “Söylet ve diğerleri” değil; “Batmaz ve diğerleridir.”
Yazınızdan anladığıma göre, Oy’unuzu bana vereceğinizden eminim.
Sadece sizin oyunuz yetmez, arkadaşlarınızı da lütfen ikna edin.
Eğer aksi olursa, bu vebalin altında ezilirsiniz...
NOT: Bu mailimi herkes ile paylaşabilirsiniz...
Sevgilerimle,
Prof. Dr. Veysel Batmaz
Rektör Adayı
veysel.batmaz@gmail.com
Prof. Dr. S. N. Cenk BÜYÜKÜNAL’ın YAZISI:
Biz O'nun Üniversitesiyiz!
Bize olan sevgisini, saygısını, ayakta durarak, gösteren Mustafa Kemal için, 16 Aralık'ta dimdik ayağa kalkma sırası şimdi İstanbul Üniversitesi'ne gelmiştir. O'nun bizler için yaptığını hiç kuşkusuz bizler de O'nun için yapacağız.
Prof. Dr. S. N. Cenk BÜYÜKÜNAL İstanbul
Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi / Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı
İstanbul Üniversitesi, uzun yıllardır karşılaşmadığı bir seçim atmosferi ile, karşı karşıya bırakılmıştır. Rektörlük yarışının, bir siyasi partimizin il teşkilatlarında bile ele alındığını duyuyor, endişeleniyoruz.
İstanbul Üniversitesi içinde çözümlenmesi gereken çok doğal, demokratik bir sürecin, siyasi erkin yaratmaya çabaladığı ortamdan etkilenmekte oluşu, tüm öğretim üyelerimizi kaygılandırmaktadır.
Bununla beraber, üniversitemiz öğretim üyelerinin, seçim günü, bu durumdan çok etkilenmeyeceklerine ilişkin kanımı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Zira İstanbul Üniversitesi öğretim üyeleri, Atatürk'ün öğrencilerle birlikte ders dinlediği sıralardan yetişmişlerdir. Bugüne kadar, O'nun çizgisini hiç yitirmemişlerdir.
Üniversitemizin merkez yerleşkesinde, rektörlük binasının tarihi kapısından içeri girerken hemen solunuzda, duvardaki bir resim dikkatinizi çeker.
Bu, İstanbul Darülfünunu'na armağan edilmiş, K. Atatürk imzasını taşıyan bir resimdir. Atatürk, Hukuk Fakültesi'nde bir öğretim üyesi tarafından verilen dersi dinlemektedir. Ama yüzünde saygı dolu bir ifadeyle ve ayakta olarak! Ayakta ders dinleyen bir Atatürk! İstanbul Üniversitesi bu resmi hiç unutmamalıdır.
Atatürk'ün girişimi
Atatürk, İstanbul Üniversitesi'nin uluslararası ölçütlerde değer kazanması sürecini başlatmıştır. Bunun için, üniversite reformu sırasında 60 kadar dünya çapında, tanınmış bilim insanını üniversiteye davet ederek, görevlendirmeyi başarmıştır.
Atatürk, zaman zaman üniversitemizi ziyaret eder, fırsat buldukça öğrencilerin arasında da oturup ders dinlerdi. İstanbul Üniversitesi'ni her zaman gözetir, destek olmaya çalışırdı. Desteği öğrenciden öğretim üyesine kadar herkes için geçerli idi. Bir tek öğrenci bile O'nun için büyük önem taşırdı
.
"Alevler olarak geri dönün"
Merhum hocalarımızdan Prof. Dr. Sadi Irmak anlatıyor: Yıl 1923. Cumhuriyet henüz yeni kurulmuş. Sınavla seçilen 11 üniversite öğrencisi çeşitli Avrupa ülkelerine eğitim için burslu olarak yollanıyor. Ben, Mahmut Sadi (Irmak) bu 11 öğrencinin arasına girmeyi başarmıştım.
Ancak gidip gitmeme konusunda kararsızdım. Sirkeci garında trene binmeden önce, "Bu fakir devlet benim paramı ya yollayamazsa, gurbet ellerde ne yaparım?" korkusuna kapılıp geri dönmeye karar verdim.
Ama peronda dolaşan bir posta dağıtıcısının tok sesiyle irkildim: Mahmut Sadi Efendi, Mahmut Sadi Efendi! Bir telgrafın var.
Heyecanla telgrafı açtım; şöyle yazıyordu: "Sizleri birer kıvılcım olarak yolluyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz!" İmza: Mustafa Kemal.
Şaşırdım; bir kişinin, nasıl her öğrencinin kafasının içini bu denli iyi okuyabildiğine hayret ettim.
O fakir devletin kıt parasıyla yollanan, içlerinde Prof. Dr. Sadi Irmak'ın da olduğu bu 11 öğrenci gerçekten telgrafın verdiği ivme ile İstanbul Üniversitesi'ne alevler olarak geri dönerler.
Bu seçim "Önemli". İstanbul Üniversiteliler için "Çok" ama "Çok" "Önemli".
Bize olan sevgisini, saygısını, ayakta durarak, gösteren Mustafa Kemal için, 16 Aralık'ta dimdik ayağa kalkma sırası şimdi İstanbul Üniversitesi'ne gelmiştir. O'nun bizler için yaptığını hiç kuşkusuz bizler de O'nun için yapacağız.
Değerli rektör adaylarımızdan, seçilme şanslarının hiç olmadığını, oy potansiyellerinin bulunmadığını, adaylıklarının gereksiz oy bölünmesinden başka hiçbir yararı olmayacağını bilenler, siz de üzerinize düşen görevi yapmaya var mısınız?
Eğer adaylar ve seçmenler, hepimiz tek vücut olarak üstümüze düşen sorumluluğu yüklenmeye varsak, O'na olan bir borcu ödemekte kararlıysak, O'nun gibi hatta O'nu dahi aşabilecek bir tutum sergileyebileceksek eğer, "Biz O'nun Üniversitesiyiz
" demeye hakkımız var demektir!
16 Aralık'ta, dimdik, onurlu bir tavır sergileyelim! Üniversitemizin Atatürkçü çizgisinde, bizlere yakışan bir isim etrafında birleşelim.
Yüksek oy oranıyla belirleyeceğimiz bir adayın, sayın Cumhurbaşkanı'nın da işini kolaylaştırabileceğini bilelim.
O'nun Üniversitesi'nin öğretim üyeleri olarak, "Ayakta ders dinleyen büyük adam"ı, hiçbir zaman unutmayalım...
12 Aralık 2008
Cumhuriyet gazetesi Söylet'in sözlerine yer verdi...
Cumhuriyet gazetesi ilk kez (12 Aralık 2008, s: 6), uzun zamandır Rektör Adayı Prof. Dr. Veysel Batmaz tarafından dile getirilen, hukuka açıkça aykırı ve Meclis'i ilga teşebbüsüne yönelik sözlerine yer verdi: Aday Prof. Dr. Söylet şöyle demişti: "Hukukun üstünlüğüne inanan bir Rektör, kanunun korumakta yetersiz kaldığı hakları dahi sahibine teslimde tereddüt etmez." Bu sözünü türban hakkını vereceği şeklinde yorumlayan Cumhuriyet gazetesi, diğer adayların ise, koro halinde "Atatürk ilke ve inkilapları ile Cumhuriyet kazanımlarını koruyacaklarına" yemin etmeye devam ettiklerini, sanki (Anayasa'nın değiştirilmesi bile teklif edilemeyen maddeleri ile korunan) bu ilkeler vazgeçilebilirmiş, rektörler korumazsa koruyacak kimse kalmazmış gibi, bir izlenimle haberinde yer verdi. Cumhuriyet gazetesi ayrıca, hangi veriye dayanıyorsa, "eski tas eski hamamcılar" korosunu YÖK'e gidecek ilk altı aday içinde saydı. Oysa Cumhuriyet daha önemli bir noktayı atlamıştı: Prof. Söylet aynı zamanda, "Hukukun üstünlüğüne inanan bir Rektör olarak, hukuku gerekçe göstererek her değeri yok etmeye çalışanlarla da mücadele edeceğini" söylemiş durumda.
Cumhuriyet tarafından ilk altı arasında sayılan Rektör Adayı Prof. Dr. Melih Boydak ise, anti-küreselleşmeci ve ulus devletten yana olduğunu ilan ettiği halde, küreselleşmenin, (SWOT analizi, toplam kalite yönetimi, ISO-9000 ve kalite çemberleri gibi) bütün zihinsel ve yönetsel araçlarını İstanbul Üniversitesi için kullanarak, İstanbul Üniversitesi'ni küreselleşmenin içine atmak gibi tezat misyonlara sahip. Adayların hepsi, klişe sorunlara, palyatif çözümler öneriyor. Prof. Dr. Veysel Batmaz'ın ise tek çözümü var: 2547 sayının amir hüküm olarak benimsediği (madde: 13, 16, 21), Bölüm ve Anabilim Dallarının karar organı olduğu ve plan, program ve çözüm önerilerinin oralarda geliştirildiği; harcama ve icra makamlarının, üniversitenin kalbi olan bu birimlere indirilmesi ile yapılacak HUKUK içinde bir üniversite... Rektörün direktör değil, noter ve temsil makamı olduğu, döner sermaye kurallarının Yasa'daki oranlara göre uygulandığı (madde 58: %60 katkı getirene, % 30 devlete, % 10 vergi ve teçhizata) bir üniversite. [Cumhuriyet'in haberi için lütfen tıklayın:http://www.gercekgundem.com/?p=165896]
11 Aralık 2008
PROF. DR. VEYSEL BATMAZ'IN AVUSTURALYA DEVLET RADYOSU SBS'E VERDİĞİ MÜLÂKAT:
Söyleşiyi dinlemek için lütfen tıklayın: http://vistilefblog.blogspot.com/
10 Aralık 2008
REKTÖR ADAYLARI PANELİ'NDE ADAY PROF. DR. VEYSEL BATMAZ'IN SORULARA CEVAPLARI
4 Aralık Rektör Adayları Paneli'inde Prof. Dr. Veysel Batmaz soruları cevaplıyor...
Bilgisayarınızın hızına göre lütfen video'nun dolmasını (buffer up) bekleyin.
Prof. Dr. Veysel Batmaz'ın Panel'deki konuşmasını ise bir alttaki video'dan izleyebilirsiniz.
07 Aralık 2008
REKTÖRLER SENDROMU’NA YENİLERİ EKLENİYOR:
ESKİ REKTÖRLERİN ÜNİVERSİTEYİ İÇİNE DÜŞÜRDÜĞÜ DURUMDAN YOLA ÇIKAN MEDYA BİZLE ALAY EDİYOR:
Prof. Dr. Veysel Batmaz'ın Rektör Adayları Paneli Konuşması
Diğer adayların konuşmalarının özeti için lütfen tıklayın:
http://video.haberturk.com/Video.aspx?v_ID=37939&k_A=haberturk%20
Hürriyet, 7 Aralık 2008 Pazar ekindeki (sayfa. 7) manşeti rektörlük seçimi ile alay ediyor: “Beyazıt Cumhuriyeti’ne başkan seçiliyor.” Haberde ise akıl almaz bir suçlayıcılık ve yer yer vahim bir yanlış bilgilendirme var: Rektör adaylarının seçim kampanyaları, ABD başkanlık kampanyalarına benziyormuş; adayların eşleri ve çocuklarıyla ilgili skandal iddiaları da hiç eksik olmuyormuş; bir aday otelde seçim bürosu kurmuşmuş; adaylar profesyonel PR şirketleri ile çalışıyorlarmış... (Haber için lütfen tıklayın: http://www.hurriyet.com.tr/pazar/10523448.asp?gid=59 )
Medya içinde bulunduğumuz seçimleri işte böyle görüyor ve alay ediyor. Hak ediyor muyuz? Hiç sanmıyoruz, ancak eski rektörlerin ve bazı adayların bizi getirdikleri acı durum bu. 1980 yılı sonrasında sadece “üniversite” kavramı değişmedi; aynı zamanda, medya üniversitenin yerini aldı. İstanbul Üniversitesi’nin bundan sonraki asli görevi ise medyanın elinden üniversiteyi almak olacak.
Medyayı zapt-ı rapt altına alabilecek tek rektör adayı “medya profesörü” Prof. Dr. Veysel BATMAZ’dır.
Medya dolayımlı bir başka rektörler sendromu vakası ise daha acı: Türkiye’nin karanlık güçlerinin, Dr. Erhan Göksel’in deyişiyle, “Hollywood effect’i” ile bezenmiş Kurtlar Vadisi dizisi, yaklaşan İstanbul Üniversitesi rektör seçiminden tam onbeş gün önce, son bölümünde şu olaya yer vermiş; Yeni Şafak’ta yazan Yazar Bekir Hazar’dan aktarıyoruz.
Ticaret ve gümrükle uğraşan, Polat Alemdar'a yakınlığı ile bilinen Tuncay Kantarcı'nın kapısı çalınıyor. İçeriye (herhangi) bir rektör adayı Profesör giriyor. Ve diyor ki; "Çok aşağılık bir durumla karşı karşıyayım. Eğer rektörlük adaylığına devam edersem bana ve aileme İstanbul'u dar edeceklerini söylediler. Korkunç iftiralar attılar. Tehdid mektupları da alıyorum. Vazgeçeceğim rektör adaylığından..." Tuncay Kantarcı karşı çıkıyor... "Hocam listeden birinci çıkmanız kesin. Köşkten de veto yemezseniz. En iyisi biraz bekleyin, araştırayım" diyor.
Dizideki bu dialoglar, Yeni Şafak yazarı Bekir Hazar'ın telefon yağmuruna tutulmasına yol açıyor. Yazar Bekir Hazar, kendisini arayan profesör dostlarının, Kurtlar Vadisi'nin o bölümünün kasedinin peşine düştüğünü yazıyor.
Bir dizi film gibi, değil mi ! Ama aynıyla vaki... Yazar Bekir Hazar’ın yalancısıyız.
Yazar Bekir Hazar, dizideki bu kısmın rektörlük yarışındaki adayları harekete geçirdiğini, bir çoğunun "o rektör adayı benim" demeye başladığını yazıyor. Hazar'ın aktardığına göre rektör adayları, Kurtlar Vadisi'nin kasedini alıp, kurmaylarıyla birlikte izleyip yorumlama yarışına giriyorlar.
Yazar Bekir Hazar adıyla bilinen medya yazarının yazısı şu:
Kurtlar Vadisi-Üniversite!
Bekir Hazar, Yeni Şafak 6 Aralık 2008
[Gariptir, gazetede yayınlanan bu yazı http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/?t=07.12.2008&y=BekirHazarPazar adresinden silinmiş. Internet sitelerinde mevcut. Ayrıca şu linkte de mevcut: http://yenisafak.com.tr/yazarlar/?t=06.12.2008&y=BekirHazar ]:
Bir değil, birden fazla profesör dostum aynı soruyu yöneltti bana... "Kurtlar Vadisi'nin son bölümünün kopyasını nereden bulabilirim" diye... İlk başvuruyu normal karşıladım ama peşinden diğerleri de gelince şaşırdım.
Bir değil, birden fazla profesör dostum aynı soruyu yöneltti bana... "Kurtlar Vadisi'nin son bölümünün kopyasını nereden bulabilirim" diye... İlk başvuruyu normal karşıladım ama peşinden diğerleri de gelince şaşırdım. Merakım kat kat arttı. Koskoca profesörler neden Kurtlar Vadisi'nin peşine düşmüştü? Polat Alemdar veya Büyük İskender ile ne alakaları olabilirdi? Acaba Muro'yu mu çok seviyorlardı? Son bölümü izleyemediğim için bir tahminde de bulunamadım. Hal böyle olunca da profesörlerin sorularına mahcup bir öğrenci edasıyla ve de soruyla cevap verdim; "Ne yapacaksınız Kurtlar Vadisi'nin son bölümünü" diye...Sağolsunlar beni aydınlattılar. Meğer Kurtlar Vadisi'nin son bölümünde rektör seçimleriyle ilgili senarolar gündeme taşınmış. Bazı rektör adayları kendi üzerlerine alınmış. Destekçisi öğretim üyeleri ile birlikte odalara kapanıp, Kurtlar Vadisi'nin son bölümünü izleyip, yorumlayacaklarmış.
Üniversitede Akademik Kurtlar Vadisi Tartışması...
Veya araştırması...Ne derseniz deyin... İlginç geldi bana...İşi gücü bıraktım, oturdum Kurtlar Vadisi'ndeki rektör seçimlerini anlatan bölümü izledim.
Ticaret ve gümrükle uğraşan, Polat Alemdar'a yakınlığı ile bilinen Tuncay Kantarcı'nın kapısı çalınıyor. İçeriye bir rektör adayı Profesör giriyor. Ve diyor ki;"Çok aşağılık bir durumla karşı karşıyayım. Eğer rektörlük adaylığına devam edersem bana ve aileme İstanbul'u dar edeceklerini söylediler. Korkunç iftiralar attılar. Tehdid mektupları da alıyorum.Vazgeçeceğim rektör adaylığından..."Tuncay Kantarcı karşı çıkıyor... "Hocam listeden birinci çıkmanız kesin. Köşkten de veto yemezseniz. En iyisi biraz bekleyin, araştırayım" diyor.
İşte Kurtlar Vadisi'ndeki durum bu. Ve bu sahnedeki dizi icabı diyaloglara sahip çıkan birileri var. "Dizide anlatılan rektör adayı benim" diye... Seçmenleri olan profesörler içinde izleyemeyenler var demek ki... DVD'sini bulup beraber izleyecekler.Çok merak ettim o rektör adayını... Belki de adaylarını... Ne bileyim birden fazla da olabilir üzerine alınan. Her halukarda ortada bir dizi var. Ve dahası "O dizide anlatılan benim" diyen de... Üstelik senaryodakinin gerçek olduğunu söyleyen az buz biri değil... Bir bilim adamı, bir profesör, bir rektör adayı...Kurtlar Vadisi Üniversite mi desem... Acaba ne?
(Kaynak: http://www.superpoligon.com/haber/7257)
Yazar Bekir Hazar isim vermiyor ama, rektörlük seçiminden on beş gün önce o anlı şanlı beş yüz yıllık İstanbul Üniversitesi’nin içine düşürüldüğü durum bu. Biz ne dizide geçen dialogralrın ne de Yazar Bekir Hazar'ın aktardığı bu olayların doğru mu, yanlış mı olduğunu bilmiyoruz. Bekir Hazar’ın yazısını doğrudan okumadık. Gazete okumayız. Alıntıladığımız kaynak güvenilir bir medya sitesi. Olayın doğru mu yanlış mı olduğunu Medyaya Düşman Yetiştiren Prof. Dr. Veysel BATMAZ da bilmiyor.
Ama soruyoruz: "Kurtlar Vadisi'nde anlatılan rektör adayı benim" diye telefona sarılan profesörler var mı ve varsa kim? Bu acı durum, üniversitenin içinde bulunduğu saygın olmayan durumu gözler önüne seriyor. “Bir değil, birden fazla profesör dostum aynı soruyu yöneltti bana” diye yazan Yazar Bekir Hazar’ın aktardığı bu olayın doğru olmadığına inanmak istiyoruz. Bekir Hazar’ı, kendisine bu soruyu soranların ismini vermeye çağırıyoruz. Bilelim de ona göre davranalım.
Garip ve acaip bir dizi olduğunda kimsenin kuşku duymadığı bir televizyon dizisine konu olmanın dayanılmaz aşağılanmışlığı yanında, rektörlük seçimlerine de olur olmaz bulaşan bir medya terörü ile karşı karşıyayız.
Bir daha tekrarlarsak, geçmiş yönetimlerin İstanbul Üniversitesi’ni medya gözünde içine düşürdüğü durum bu. Siz siz olun, eski yönetimlerin kamburunu üzerine taşıyan eskimiş adaylara itibar etmeyin.
Medyayı zapt-ı rapt altına alabilecek ve medyanın elinden üniversiteyi alacak olan tek rektör adayı da biliyorsunuz “medya profesörü” Prof. Dr. Veysel BATMAZ’dır.
SEÇİM 16 ARALIK 2008’de; saat 09:30-16:30 arası Fen Fakültesi Cemil Bilsel, Vezneciler’de. Yeni İstanbul Üniversitesi’nin yeni rektörü için Prof. Dr. Veysel BATMAZ’da karar kılın, el verin, oy verin, seçimden sonra da karar verici kalın. Siz el verin, oy verin; gerisini Prof. BATMAZ’a bırakın.
Prof. Dr. Veysel Batmaz'ın Rektör Adayları Paneli Konuşması
Diğer adayların konuşmalarının özeti için lütfen tıklayın:
http://video.haberturk.com/Video.aspx?v_ID=37939&k_A=haberturk%20
Hürriyet, 7 Aralık 2008 Pazar ekindeki (sayfa. 7) manşeti rektörlük seçimi ile alay ediyor: “Beyazıt Cumhuriyeti’ne başkan seçiliyor.” Haberde ise akıl almaz bir suçlayıcılık ve yer yer vahim bir yanlış bilgilendirme var: Rektör adaylarının seçim kampanyaları, ABD başkanlık kampanyalarına benziyormuş; adayların eşleri ve çocuklarıyla ilgili skandal iddiaları da hiç eksik olmuyormuş; bir aday otelde seçim bürosu kurmuşmuş; adaylar profesyonel PR şirketleri ile çalışıyorlarmış... (Haber için lütfen tıklayın: http://www.hurriyet.com.tr/pazar/10523448.asp?gid=59 )
Medya içinde bulunduğumuz seçimleri işte böyle görüyor ve alay ediyor. Hak ediyor muyuz? Hiç sanmıyoruz, ancak eski rektörlerin ve bazı adayların bizi getirdikleri acı durum bu. 1980 yılı sonrasında sadece “üniversite” kavramı değişmedi; aynı zamanda, medya üniversitenin yerini aldı. İstanbul Üniversitesi’nin bundan sonraki asli görevi ise medyanın elinden üniversiteyi almak olacak.
Medyayı zapt-ı rapt altına alabilecek tek rektör adayı “medya profesörü” Prof. Dr. Veysel BATMAZ’dır.
Medya dolayımlı bir başka rektörler sendromu vakası ise daha acı: Türkiye’nin karanlık güçlerinin, Dr. Erhan Göksel’in deyişiyle, “Hollywood effect’i” ile bezenmiş Kurtlar Vadisi dizisi, yaklaşan İstanbul Üniversitesi rektör seçiminden tam onbeş gün önce, son bölümünde şu olaya yer vermiş; Yeni Şafak’ta yazan Yazar Bekir Hazar’dan aktarıyoruz.
Ticaret ve gümrükle uğraşan, Polat Alemdar'a yakınlığı ile bilinen Tuncay Kantarcı'nın kapısı çalınıyor. İçeriye (herhangi) bir rektör adayı Profesör giriyor. Ve diyor ki; "Çok aşağılık bir durumla karşı karşıyayım. Eğer rektörlük adaylığına devam edersem bana ve aileme İstanbul'u dar edeceklerini söylediler. Korkunç iftiralar attılar. Tehdid mektupları da alıyorum. Vazgeçeceğim rektör adaylığından..." Tuncay Kantarcı karşı çıkıyor... "Hocam listeden birinci çıkmanız kesin. Köşkten de veto yemezseniz. En iyisi biraz bekleyin, araştırayım" diyor.
Dizideki bu dialoglar, Yeni Şafak yazarı Bekir Hazar'ın telefon yağmuruna tutulmasına yol açıyor. Yazar Bekir Hazar, kendisini arayan profesör dostlarının, Kurtlar Vadisi'nin o bölümünün kasedinin peşine düştüğünü yazıyor.
Bir dizi film gibi, değil mi ! Ama aynıyla vaki... Yazar Bekir Hazar’ın yalancısıyız.
Yazar Bekir Hazar, dizideki bu kısmın rektörlük yarışındaki adayları harekete geçirdiğini, bir çoğunun "o rektör adayı benim" demeye başladığını yazıyor. Hazar'ın aktardığına göre rektör adayları, Kurtlar Vadisi'nin kasedini alıp, kurmaylarıyla birlikte izleyip yorumlama yarışına giriyorlar.
Yazar Bekir Hazar adıyla bilinen medya yazarının yazısı şu:
Kurtlar Vadisi-Üniversite!
Bekir Hazar, Yeni Şafak 6 Aralık 2008
[Gariptir, gazetede yayınlanan bu yazı http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/?t=07.12.2008&y=BekirHazarPazar adresinden silinmiş. Internet sitelerinde mevcut. Ayrıca şu linkte de mevcut: http://yenisafak.com.tr/yazarlar/?t=06.12.2008&y=BekirHazar ]:
Bir değil, birden fazla profesör dostum aynı soruyu yöneltti bana... "Kurtlar Vadisi'nin son bölümünün kopyasını nereden bulabilirim" diye... İlk başvuruyu normal karşıladım ama peşinden diğerleri de gelince şaşırdım.
Bir değil, birden fazla profesör dostum aynı soruyu yöneltti bana... "Kurtlar Vadisi'nin son bölümünün kopyasını nereden bulabilirim" diye... İlk başvuruyu normal karşıladım ama peşinden diğerleri de gelince şaşırdım. Merakım kat kat arttı. Koskoca profesörler neden Kurtlar Vadisi'nin peşine düşmüştü? Polat Alemdar veya Büyük İskender ile ne alakaları olabilirdi? Acaba Muro'yu mu çok seviyorlardı? Son bölümü izleyemediğim için bir tahminde de bulunamadım. Hal böyle olunca da profesörlerin sorularına mahcup bir öğrenci edasıyla ve de soruyla cevap verdim; "Ne yapacaksınız Kurtlar Vadisi'nin son bölümünü" diye...Sağolsunlar beni aydınlattılar. Meğer Kurtlar Vadisi'nin son bölümünde rektör seçimleriyle ilgili senarolar gündeme taşınmış. Bazı rektör adayları kendi üzerlerine alınmış. Destekçisi öğretim üyeleri ile birlikte odalara kapanıp, Kurtlar Vadisi'nin son bölümünü izleyip, yorumlayacaklarmış.
Üniversitede Akademik Kurtlar Vadisi Tartışması...
Veya araştırması...Ne derseniz deyin... İlginç geldi bana...İşi gücü bıraktım, oturdum Kurtlar Vadisi'ndeki rektör seçimlerini anlatan bölümü izledim.
Ticaret ve gümrükle uğraşan, Polat Alemdar'a yakınlığı ile bilinen Tuncay Kantarcı'nın kapısı çalınıyor. İçeriye bir rektör adayı Profesör giriyor. Ve diyor ki;"Çok aşağılık bir durumla karşı karşıyayım. Eğer rektörlük adaylığına devam edersem bana ve aileme İstanbul'u dar edeceklerini söylediler. Korkunç iftiralar attılar. Tehdid mektupları da alıyorum.Vazgeçeceğim rektör adaylığından..."Tuncay Kantarcı karşı çıkıyor... "Hocam listeden birinci çıkmanız kesin. Köşkten de veto yemezseniz. En iyisi biraz bekleyin, araştırayım" diyor.
İşte Kurtlar Vadisi'ndeki durum bu. Ve bu sahnedeki dizi icabı diyaloglara sahip çıkan birileri var. "Dizide anlatılan rektör adayı benim" diye... Seçmenleri olan profesörler içinde izleyemeyenler var demek ki... DVD'sini bulup beraber izleyecekler.Çok merak ettim o rektör adayını... Belki de adaylarını... Ne bileyim birden fazla da olabilir üzerine alınan. Her halukarda ortada bir dizi var. Ve dahası "O dizide anlatılan benim" diyen de... Üstelik senaryodakinin gerçek olduğunu söyleyen az buz biri değil... Bir bilim adamı, bir profesör, bir rektör adayı...Kurtlar Vadisi Üniversite mi desem... Acaba ne?
(Kaynak: http://www.superpoligon.com/haber/7257)
Yazar Bekir Hazar isim vermiyor ama, rektörlük seçiminden on beş gün önce o anlı şanlı beş yüz yıllık İstanbul Üniversitesi’nin içine düşürüldüğü durum bu. Biz ne dizide geçen dialogralrın ne de Yazar Bekir Hazar'ın aktardığı bu olayların doğru mu, yanlış mı olduğunu bilmiyoruz. Bekir Hazar’ın yazısını doğrudan okumadık. Gazete okumayız. Alıntıladığımız kaynak güvenilir bir medya sitesi. Olayın doğru mu yanlış mı olduğunu Medyaya Düşman Yetiştiren Prof. Dr. Veysel BATMAZ da bilmiyor.
Ama soruyoruz: "Kurtlar Vadisi'nde anlatılan rektör adayı benim" diye telefona sarılan profesörler var mı ve varsa kim? Bu acı durum, üniversitenin içinde bulunduğu saygın olmayan durumu gözler önüne seriyor. “Bir değil, birden fazla profesör dostum aynı soruyu yöneltti bana” diye yazan Yazar Bekir Hazar’ın aktardığı bu olayın doğru olmadığına inanmak istiyoruz. Bekir Hazar’ı, kendisine bu soruyu soranların ismini vermeye çağırıyoruz. Bilelim de ona göre davranalım.
Garip ve acaip bir dizi olduğunda kimsenin kuşku duymadığı bir televizyon dizisine konu olmanın dayanılmaz aşağılanmışlığı yanında, rektörlük seçimlerine de olur olmaz bulaşan bir medya terörü ile karşı karşıyayız.
Bir daha tekrarlarsak, geçmiş yönetimlerin İstanbul Üniversitesi’ni medya gözünde içine düşürdüğü durum bu. Siz siz olun, eski yönetimlerin kamburunu üzerine taşıyan eskimiş adaylara itibar etmeyin.
Medyayı zapt-ı rapt altına alabilecek ve medyanın elinden üniversiteyi alacak olan tek rektör adayı da biliyorsunuz “medya profesörü” Prof. Dr. Veysel BATMAZ’dır.
SEÇİM 16 ARALIK 2008’de; saat 09:30-16:30 arası Fen Fakültesi Cemil Bilsel, Vezneciler’de. Yeni İstanbul Üniversitesi’nin yeni rektörü için Prof. Dr. Veysel BATMAZ’da karar kılın, el verin, oy verin, seçimden sonra da karar verici kalın. Siz el verin, oy verin; gerisini Prof. BATMAZ’a bırakın.
03 Aralık 2008
REKTÖR 2009-2012 GAZETESİNİN 2. SAYISI KARAR VERİCİ ÖĞRETİM ÜYELERİNE DAĞITILDI
Sevinçli üniversite, neşeli bilim ve "şen bilgi" için, Rektör 2009-2012 gazetesi İstanbul Üniversitesi rektörlüğünün ne olması gerektiğini, Mahkeme kararları ile tanımlayan haberleri ve yorumları ile tüm öğretim üyelerimize dağıtıldı. Size ulaşmadıysa, rektorbatmaz@gmail.com 'a istekte bulunabilirsiniz...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)