27 Aralık 2008

ÜNİVERSİTELERDE REKTÖRLERİN HUKUK DIŞI KONUMU:

ACİLEN YENİ REKTÖR ATAMA SİSTEMİ ŞART.... YENİ SİSTEME KADAR “VEKİL REKTÖR” OLMALI

Kemal Gürüz ve Erdoğan Teziç'in YÖK başkanlığı döneminde tıp fakültesi kökenli 'kısmî zamanlı' çok sayıda rektör ve dekan ataması yapıldığının altını çizen YÖK Başkanı Prof. Özcan, "Bu kişiler atandıktan sonra daimi statüye geçiyordu. Geçmişte yapılanın aynısını yapıyoruz, değişen hiçbir şey yok. Ama bu durum şimdi sorun olabiliyor." dedi. Dokuz Eylül Üniversitesi seçimleriyle ilgili açılan mahkemede muhatabın Cumhurbaşkanlığı olduğunu hatırlatan Özcan, bundan sonra ne yapılacağına Cumhurbaşkanlığı'nın karar vereceğini söyledi.

Ancak bu konuda Prof. Özcan yanılıyor: (1) Daha önce yapıldığı için bir şey hukuksal olmaz; (2) “rektörün kısmî statüde çalışamayacağını” bildiren 2547 sayılı yasanın, “kısmî statüden devamlı statüye geçişin ancak rektör oluruyla olabileceğini” söylediğini de gözden kaçırmamak gereklidir. Bu iki koşul birleşirse, kısmî statüde rektör adayı bile olunamaz. Nitekim, Ankara 15. İdare Mahkemesi’nin kararında da bu yazmaktadır: “2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nda, "kısmi statüde görev yapan profesör ve doçentlerin rektör, dekan, enstitü, yüksekokul müdürü ve bölüm başkanı olamayacakları ve bunların yardımcılıklarına seçilemeyeceklerinin" öngörülmekle, kamu hizmetlerinin, devamlı şekilde görev yapan memurlar ve diğer kamu görevlileri tarafından yerine getirilmesi gerektiğinin açık olduğu kuşkusuzdur. Kısmi statüde görev yapan öğretim üyelerine devamlı statüye geçme olanağı sağlanmakla, kısmi statüde çalışanların, rektörlük tarafından olumlu görüş bildirilmediği sürece Yükseköğretim Kurulu tarafından devamlı statüye geçirilmesi yönünde bir işlem tesis edilebilmesinin mümkün bulunmamaktadır.”
Bilindiği gibi, eski İstanbul Üniversitesi (İÜ) Rektörü Kemal Alemdaroğlu ile Dicle Üniversitesi Rektörü Fikri Canoruç, ilk rektörlüğe atandıklarında 'kısmi statüde' bulunuyorlardı. Özellikle tıp fakültesi kökenli rektör adaylarında benzer durum yaşanmakadır. Son olarak, İÜ rektör adaylarından Ali Akyüz de 'kısmi zamanlı' olmasına rağmen YÖK'ün listesinde Köşk'e gönderildi. Kurul'un bu uygulaması uzun yıllardır sürmüştü. Ancak, sonunda Mahkemede hukuka aykırı olduğu hükme bağlandı.

Öte yandan, Cumhurbaşkanlığının yürütmeyi durdurma kararından önce Ankara 15. İdare Mahkemesi'ne bir yazı gönderdiği öğrenildi. "Anayasa gereği cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemlerin yargı denetimi dışında tutulduğunu, bu nedenle davanın esastan incelenmeksizin reddedilmesi gerektiği" yönündeki yazıyı mahkemenin yeterli bulmadığı ortaya çıktı.

Çankaya Köşkü'nün yazısında, rektör atamalarına karşı yargı yolunun kapalı olduğu kaydedildi. Ardından da, "Bugüne kadar ortaya çıkan Danıştay içtihatları da 'rektörleri seçmek' yetkisinin cumhurbaşkanınca tek başına kullanabileceğini teyit etmektedir. Buna karşı yargı yolunun açık olduğunun savunulması Anayasamıza açıkça aykırıdır." denildi. Ancak 15. İdare Mahkemesi, Cumhurbaşkanı'nın yazısını dikkate almayarak, 'üç rektör adayının belirlenmesi aşamasındaki hukuka aykırılığın cumhurbaşkanının nihai atama işlemini de sakatlayacağı' kanaatiyle yürütmeyi durdurmuştu.

Mahkemeye gönderilen Cumhurbaşkanlığının yazısında yer alan “rektörleri seçmek yetkisinin cumhurbaşkanınca tek başına kullanabileceği” savı, atayacağı rektörün seçiminde YÖK’ün listesine bağımlı olmasaydı, doğru olabilirdi.

Bütün bu gelişmeler, İstanbul Üniversitesinin tüm öğretim üyelerinin bundan böyle HUKUK’tan vazgeçmemelerinin kendilerine ve üniversitemize katacağı çok şey olduğunu görmeleri gerektiğini söylüyor.

Bir de en önemlisi, bu gelişmelerin sonucunda, "yargı kararlarını yerine getirmemekten" görevden alınan Kemal Alemdaroğlu’nun göreve getirilişinin de hukuksuz olduğu ortaya çıkıyor.