Prof. Dr. Cenk Büyükünal
İstanbul Üniversitesi
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Sevgili Hocam:
10 Kasım 2008’de, Üniversitemizi hukuka aykırı bir biçimde yöneten Prof. Dr. Mesut Parlak ve konuşması içinde tam altı kez bariz maddi hata yapan, tarihçilikle hiç bir ilişkisi bulunmayan Prof. Dr. Cengiz Kuday’dan sonra yaptığınız konuşmanın altına imza atmakla birlikte, üzüntü duymuştum. Bu güzel konuşmayı keşke tek başınıza yapsaydınız.
Bugün Cumhuriyet gazetesindeki, yine altına imza atacağım yazınızı okurken ise sevinç duydum.
Yazınızda, Mustafa Kemal Atatürk’ün İstanbul Üniversitesi’nde ayakta ders dinlerken çekilen fotoğrafını hatırlatıyorsunuz; keşke bu fotoğrafı gelmiş geçmiş bütün tıp kökenli rektörler ve diğer rektör adayları da hatırlasalardı. İçlerinden bir tek ben ve siz hatırlamış durumdayız, yazık...:
Eklemem haddimi aşmak mı olur, bilemem ama, anlamı tam da bilimadamı Mustafa Kemal’e ve bir üniversiteye yaraşır bu fotoğrafın İstanbul Darülfünunu zamanında çekildiğini de biliyorsunuzdur. [Biz bilimciyiz, "atıfta" bulunuruz; hani çok sevilen şekliye "cite" ederiz... Keşke, yazınızda bu fotoğrafı kullanmaklığımdan "cite" edilseydim, index'e girmezdim ama siz bilimci olarak görevinizi yapmış olurdunuz.]
Size yazmamın amacı, sadece bu fotoğrafı birlikte anımsamış olmamız değil. Bugünkü yazınızda saptadığım, kalben katıldığım ve katılmadığım iki nokta:
Birincisi: Yazınızda söz ettiğiniz Prof. Dr. Sadi Irmak, kuşkusuz biliyorsunuzdur, Friedrich Wilhelm Nietzsche’nin Böyle Buyurdu Zerdüşt kitabının çevirmenlerinden biridir. Ben ise rektörlüğümde Nietzsche’nin ŞEN BİLGİSİ’ne atıf yapan tek adayım (Ltf. Bkz: http://rektorbatmaz.blogspot.com/2008/12/rektrler-sendromuna-yenileri-ekleniyor.html daki 14 Mart Anfisi konuşmamın videosu).
Üniversitemizde Mustafa Kemalciliğin oluşması için, tek ihtiyacımız olan HUKUK’u ve ŞEN BİLGİ’yi yaratmayan tıp kökenli ve özellikle cerrahî olan adaylara oy vermemeye sizi çağırıyorum. Oy vermeyeceğinizi de biliyorum. Elde neşter, belde balta ile üniversite yönetilemez. Keşke bunları da vurgulasaydınız yazınızda.
İkincisi: Belirtmeliyim ki, sizi Kürsü’nüzde üç kez ziyaret etmek istedim ama ne yazık ki bulamadım, sadece üç hoca ile görüşebildim. Nüvit benim Kadıköy Maarif Koleji’nden arkadaşımdır.
Yazınıza önce de belirtttiğim gibi, imzamı atarım. Ancak keşke, Oktay EKŞİ gibi yapıp, insanları aynı kefeye koymasaydınız.
Benim ne Yunus Söylet ile, ne de diğer adaylarla hiç bir ilişkim yok. Bunu bilesiniz. Yani, İstanbul Üniversitesi’nin yaşadığı kutup “Söylet ve diğerleri” değil; “Batmaz ve diğerleridir.”
Yazınızdan anladığıma göre, Oy’unuzu bana vereceğinizden eminim.
Sadece sizin oyunuz yetmez, arkadaşlarınızı da lütfen ikna edin.
Eğer aksi olursa, bu vebalin altında ezilirsiniz...
NOT: Bu mailimi herkes ile paylaşabilirsiniz...
Sevgilerimle,
Prof. Dr. Veysel Batmaz
Rektör Adayı
veysel.batmaz@gmail.com
Prof. Dr. S. N. Cenk BÜYÜKÜNAL’ın YAZISI:
Biz O'nun Üniversitesiyiz!
Bize olan sevgisini, saygısını, ayakta durarak, gösteren Mustafa Kemal için, 16 Aralık'ta dimdik ayağa kalkma sırası şimdi İstanbul Üniversitesi'ne gelmiştir. O'nun bizler için yaptığını hiç kuşkusuz bizler de O'nun için yapacağız.
Prof. Dr. S. N. Cenk BÜYÜKÜNAL İstanbul
Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi / Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı
İstanbul Üniversitesi, uzun yıllardır karşılaşmadığı bir seçim atmosferi ile, karşı karşıya bırakılmıştır. Rektörlük yarışının, bir siyasi partimizin il teşkilatlarında bile ele alındığını duyuyor, endişeleniyoruz.
İstanbul Üniversitesi içinde çözümlenmesi gereken çok doğal, demokratik bir sürecin, siyasi erkin yaratmaya çabaladığı ortamdan etkilenmekte oluşu, tüm öğretim üyelerimizi kaygılandırmaktadır.
Bununla beraber, üniversitemiz öğretim üyelerinin, seçim günü, bu durumdan çok etkilenmeyeceklerine ilişkin kanımı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Zira İstanbul Üniversitesi öğretim üyeleri, Atatürk'ün öğrencilerle birlikte ders dinlediği sıralardan yetişmişlerdir. Bugüne kadar, O'nun çizgisini hiç yitirmemişlerdir.
Üniversitemizin merkez yerleşkesinde, rektörlük binasının tarihi kapısından içeri girerken hemen solunuzda, duvardaki bir resim dikkatinizi çeker.
Bu, İstanbul Darülfünunu'na armağan edilmiş, K. Atatürk imzasını taşıyan bir resimdir. Atatürk, Hukuk Fakültesi'nde bir öğretim üyesi tarafından verilen dersi dinlemektedir. Ama yüzünde saygı dolu bir ifadeyle ve ayakta olarak! Ayakta ders dinleyen bir Atatürk! İstanbul Üniversitesi bu resmi hiç unutmamalıdır.
Atatürk'ün girişimi
Atatürk, İstanbul Üniversitesi'nin uluslararası ölçütlerde değer kazanması sürecini başlatmıştır. Bunun için, üniversite reformu sırasında 60 kadar dünya çapında, tanınmış bilim insanını üniversiteye davet ederek, görevlendirmeyi başarmıştır.
Atatürk, zaman zaman üniversitemizi ziyaret eder, fırsat buldukça öğrencilerin arasında da oturup ders dinlerdi. İstanbul Üniversitesi'ni her zaman gözetir, destek olmaya çalışırdı. Desteği öğrenciden öğretim üyesine kadar herkes için geçerli idi. Bir tek öğrenci bile O'nun için büyük önem taşırdı
.
"Alevler olarak geri dönün"
Merhum hocalarımızdan Prof. Dr. Sadi Irmak anlatıyor: Yıl 1923. Cumhuriyet henüz yeni kurulmuş. Sınavla seçilen 11 üniversite öğrencisi çeşitli Avrupa ülkelerine eğitim için burslu olarak yollanıyor. Ben, Mahmut Sadi (Irmak) bu 11 öğrencinin arasına girmeyi başarmıştım.
Ancak gidip gitmeme konusunda kararsızdım. Sirkeci garında trene binmeden önce, "Bu fakir devlet benim paramı ya yollayamazsa, gurbet ellerde ne yaparım?" korkusuna kapılıp geri dönmeye karar verdim.
Ama peronda dolaşan bir posta dağıtıcısının tok sesiyle irkildim: Mahmut Sadi Efendi, Mahmut Sadi Efendi! Bir telgrafın var.
Heyecanla telgrafı açtım; şöyle yazıyordu: "Sizleri birer kıvılcım olarak yolluyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz!" İmza: Mustafa Kemal.
Şaşırdım; bir kişinin, nasıl her öğrencinin kafasının içini bu denli iyi okuyabildiğine hayret ettim.
O fakir devletin kıt parasıyla yollanan, içlerinde Prof. Dr. Sadi Irmak'ın da olduğu bu 11 öğrenci gerçekten telgrafın verdiği ivme ile İstanbul Üniversitesi'ne alevler olarak geri dönerler.
Bu seçim "Önemli". İstanbul Üniversiteliler için "Çok" ama "Çok" "Önemli".
Bize olan sevgisini, saygısını, ayakta durarak, gösteren Mustafa Kemal için, 16 Aralık'ta dimdik ayağa kalkma sırası şimdi İstanbul Üniversitesi'ne gelmiştir. O'nun bizler için yaptığını hiç kuşkusuz bizler de O'nun için yapacağız.
Değerli rektör adaylarımızdan, seçilme şanslarının hiç olmadığını, oy potansiyellerinin bulunmadığını, adaylıklarının gereksiz oy bölünmesinden başka hiçbir yararı olmayacağını bilenler, siz de üzerinize düşen görevi yapmaya var mısınız?
Eğer adaylar ve seçmenler, hepimiz tek vücut olarak üstümüze düşen sorumluluğu yüklenmeye varsak, O'na olan bir borcu ödemekte kararlıysak, O'nun gibi hatta O'nu dahi aşabilecek bir tutum sergileyebileceksek eğer, "Biz O'nun Üniversitesiyiz
" demeye hakkımız var demektir!
16 Aralık'ta, dimdik, onurlu bir tavır sergileyelim! Üniversitemizin Atatürkçü çizgisinde, bizlere yakışan bir isim etrafında birleşelim.
Yüksek oy oranıyla belirleyeceğimiz bir adayın, sayın Cumhurbaşkanı'nın da işini kolaylaştırabileceğini bilelim.
O'nun Üniversitesi'nin öğretim üyeleri olarak, "Ayakta ders dinleyen büyük adam"ı, hiçbir zaman unutmayalım...